31 Mart 2008 Pazartesi

Hayrolsun....

Cumartesi gecesi bir rüya gördüm.Elimde ustura saçlarımı kazıdım.Çok ağladım sonra hemde öyle çok ağladım ki uyandım.
Hayırdır inşallah????

Elimde Patlamasın:P


Bir elimde Lost'un dvd si öylece bakıyorum bilgisayara.......

Koysammı yoksa koymasammı.

Nedir bu LOst ????beni nerelere götürür????

Acep koyarsam gerçekten bende günlerce haftalarca başından kalkmadan bir zombiye dönüşüp Lost fanatiği olur çıkarmıyım???

Acep hangi Lost karakteriyim diye düşünüp sonrada hangisiysem onun resmini duvarıma asarmıyım yada bilgisayarıma arka plan olarak eklermiyim.????

Hayatımı bundan sonra acaba ne olacak diye düşünmekle ve Lost izleyen arkadaşlarla daha bir samimi olup sürekli Lost hakkında yorum yapmaklamı geçiririm??

Lost izlemeyenlere sanki hayatın anlamını çözmüşcesine nispet yaparmıyım???

Kırmızıyımı keseyim arkadaşlar yoksa siyahımı?????


27 Mart 2008 Perşembe

Kelime Oyunları-Hazırlık

Onunla tanıştığımda hazırlığın ilk günüydü.Kısacık kızıl saçları, mavi uzun paltosu, gözlükleri ve konuşmasıyla ilk anda ne garip bu kız ya diye düşünmüştüm..
İlk gün hazırlığa ait kitaplarımızı almak için yollara düştüğümüzde servisin en arka koltuğunda yan yana, onun walkmaninin tek kulaklığını kulağıma geçirdiğimde, o kulaklığın paylaşacağımız binlerce şeyin sadece ilki olduğunu bilemezdim tabii. Sıhhiye köprüsünün altından geçerken istemsizce ilk kez el ele tutuştuğumuzda ise, bir süre birbirimize bunun aslında kötü niyetli bir el tutuşma olmadığını anlatmak için verdiğimiz çabaysa hala gözümün önünde.
Hazırlık sınıfında her bölümden 15-20 kişilik gruplarla oluşturulmuş,üniversiteye yeni adım atmış bir sürü insan ve biz.Aynı fen kolunun ben lisansını o ise mühendisliğini okuyacaktı.Bölümlerimizde karşılıklıydı ve bu bizde daha o günlerde bile inanılmaz bir mutluluk yaratmıştı.
Okuduğumuz İngilizce kitaplar,hazırlandığımız sınavlar,benim tüm kitabı okuyup ona özetlemem ve sınavda onun benden yüksek not alması,cafelerdeki muhabbetlerimiz ama en önemlisi bu gün bile hala atmadığım ve ömrümün sonuna kadar saklayacağım 15 yıllık notlar ve mektuplar.Murathan Mungan şiirleri,Yeni Türkü,Fikret Kızılok(özellikle baş başa),o hazırlık günlerinden bana kalan en güzel anılar…
Ailemle tanışması ve ailesiyle tanışmam sonrasında ardı arkası gelmeyen birbirimizde kalma turları,yollarda dinlediğimiz şarkılar(elbetteki onun walkmaninden;) ),bahar şenlikleri,yoğurt-galeta ikilisi,çimlere yayılıp fal bakma maceraları,gece sohbetlerimiz,sabah poğaçalarımız (made by musti),Mericiğimin o meşhur ağlama duvarında sabahlamalarımız,film izleme denemelerimiz ve her seferinde onun bana filmi özet geçmesi ,ailesi,ailem,kahve falları………..ve ne kadar yazarsam yazayım asla sonu gelmeyecek binlerce anı.
O benim kardeşim… biyolojik olmayan kardeşim,aklım,kalbim,ruhum,ablam,annem her şeyim.Bugün o hazırlık günlerinin üstünden çok zaman geçti.Hayatımıza bir sürü insan girdi-çıktı, arkadaşımız oldu ama şimdi yine ve her zaman bir o var birde ben..İyi kötü günlerimiz oldu,çok ağladık çok da güldük beraber.Beraber büyüdük bu hayatta,beraber öğrendik acının da tatlının da en uç noktalarını,beraber hazırlandık ve hep destek olduk birbirimize hayatımızda başka başka şeyler var paylaştığımız bugün ,umarım sonsuza dek bitmeyecek ve artarak çoğalacak….

Ayna gibi karşılıklı çoğalıp giden
Kimi zaman habersizce elimden tutan
Gölge gibi adım adım peşimden koşan
Yalanımı söylemeden gözümden bilen
Düşeceğim tuzakları önceden gören
Yalnızlığın ortasında yanımda duran

İyiki varsın………………….

Kutlama ve Teşekkür

Uzun zamandır beklediğimiz ve babamızı çok yoran kocaman bir doktora süresinin sonuna geldik.Salı günü kedibey Doktorasını verdi ve savunmadan geçti.Dolayısıyla artık o bir kimya doktoru....

Doğa nın ve benim tüm sabotajlarımıza rağmen bu zorlu süreci hiçbir yara almadan son derece başarılı bir şekilde bitiren Kedibeyi burdan kutlamak istiyorum:))

Bide kocaman bir teşekkür başta annem olmak üzere annem ve babama.Bu sürede bizi yalnız bırakmadıkları,destek oldukları ve anlamaya çalıştıkları için.

Ayrıca aşağıda görmüş olduğunuz sofrayı hazırlayabilmemde emeği olan canım anneme ellerin dert görmesin de demek istiyorum.


18 Mart 2008 Salı

Kelime oyunları-Sürgün,Vurgun

Gözünü açtığında yavaş yavaş gün ağarmak üzereydi.Kulaklığı kulağından düşmüş ama inatla çalmaya devam ediyordu.

Yanındaki teyze bütün gece uyumamanın verdiği yorgunlukla sabahın bu en güzel saatinde uykuya yenik düşmüştü.Bütün gece uyumadan şoförü takip etti nede olsa diye düşündü....

Yapabildiği kadar şöyle bir gerindi.Bu saatleri eski bir alışkanlıkla hep çok sevmişti.Havanın serin ve tertemiz olduğu bu saatleri.Başını cama yasladı susumayan kulaklığını kulağına taktığında Demet sakin sakin söylüyordu"Bir vurgun bu sevda..."İç sesi Demete eşlik ederken oda daha fazla tutamadı kendini gözlerinden yaşlar aktı .....

Gökyüzüne baktı...Güneş yeni yeni yüzünü göstermeye başlamışken oda kendini birden 10 yıl öncede o sabahta buluverdi.....

Karanlıkta kalkmış bir telaş pür neşe hazırlanmıştı.Şortunu giymiş ayakkabılarını ayağına geçirirken telefonu çalmıştı.Resepsiyondaki görevli arkadaşlarının geldiğini söylediğinde heyecanı dahada arttı dün geceden sonra hayatımda çok güzel bir sayfa açılıyor galiba diye düşündü.Aynaya son bir bakış ve öpücük fırlattıktan sonra kendini lobide buldu.Herkes gelmişti gözleri onuda aradı.Ordaydı biraz arkada kendilerine yeni katılan gruba nasıl bir yere gideceklerini telaşla ve neşeyle anlatıyordu...

Hep beraber arabalara binip kendilerini bekleyen tekneye vardıklarında güneş yüzünü yeni yeni gösteriyordu.....

Önce hepsi hazırlandılar.Sonra son bir konuşma ve herkes sırayla suya atladı.Daha önce kararlaştırdıkları gibi iki gruba ayrıldılar resim çekmek isteyenler ve sadece tadını çıkarmak isteyenler olarak.Acaba bende sadece tadınımı çıkarsaydım diye düşündü.Sonra denizin kendilerine sunduğu o muhteşem güzellikler karşısında öyle heyecanlandıki bu düşüncesinden vazgeçti..
Resim çeken grup yukarı çıktığında bir gariplik olduğunu sezmiş ama ne olduğunu anlayamamışlardı.Biraz sonra haber tüm hızıyla yayıldı sudan yeni çıkanlar arasında vurgun yemişti.Nasıl olmuş ne olmuş nerde diye bile soramadı.Onun kadar tecrübeli onun kadar dikkatli bir dalgıç böyle bir hatayı nasıl yapar diye düşündü.O anda anlayabildiği tek şey bir anlık gafletle indiği derinliği farkedemediği ve bir anda olması gerekenden hızlı bir şekilde yukarı doğru yüzdüğüydü.
Hemen hastaneye kaldırılmıştı.
Hastaneye vardığında kendileriyle konuşan doktor"vurgun yemiş,geldiğinde baygındı elleri ve ayakları kızarmaya başlamıştı ve uyuşuktu" dedi.Onun için ellerinden geleni yapmışlardı ama basınç odaları yoktu ve eğer uyanabilirse felç olması kaçınılmaz olacaktı.Günlerce beklediği hastaneden bir akşam üstü onun kendini ve hayatı terketmesi ile ayrıldı.
Deniz hiç böylesine düşman gelmemişti gözüne.O gün o kadar neşeyle son kez dalmaya gittiğini bilemezdi.Ve sürgün etti kendini denizden.Acısını atlatana dek geri dönmemek üzere sürgün..
Yanındaki teyze hala uyuyordu.Bütün gece şöförü kontrol etmek adına uyumaması ne garip diye düşündü.Nasılsa hayat bildiğini okuyordu biz gardımızı alsakta...

14 Mart 2008 Cuma

Yelek-Hırka-Çorap-Terlik-Karpuz:)

Geldi yine haftasonu.Bu günün soğuk olacağını söylemişti aslında televizyondaki dublaj sanatcısı sesli hava durumu spikeri ama ben bu kadarını beklemiyordum ne yalan söyleyim.Hatta sabah kalkıpta lapa lapa yağan karı görünce çok şaşırdım.Eldiven şapka son anda olurya belki üşürüm diye yanıma aldıklarım ve hayatımı kurtaranlar oldu.
Hiç ortası kalmadı galiba bu mevsimlerin.Daha hafta başında tişörtle etrafta gezinen öğrenciler vardı(kendimden örnek veremiyorum zira benim kanım soğuktur çabuk ısınanamam dolayısıylada tişörte çabuk geçemem) bu gün herkes bereli atkılı.
Genetik galiba pek üşürüm ben, ellerim ayaklarım genelde soğuktur.(kalp atış sayım az galiba ondan)Bazen düşünüyorum eskiden yani bundan 8-9 sene böyle değildi gibi sanki.O zaman daha çabuk geçerdim ince giysilere,sabah kalkınca yelek giymezdim,terliksiz dolaşmayı ve üşümemeyi marifet sayardım kendime.Zavallı anneciğim elinde terlik bir elinde hırka yelek peşimden koşturur konuşa konuşa giydirirdi beni.Şimdi eski alışkanlıkla yeleği hırkayı unutsam hemen burnum sinyal veriyor, başlıyor hapşuruk:)
Benim kayınpederim çok dikkat eder böyle şeylere.İlk tanışmamızdan beri beni bu konuda hep ikaz eder.Kedibey ve Diloyumda en az benim kadar bu konudan nasiplerini alırlar.Babamın bu konuda ayağa basması meşhurdur hatta.Terliksiz ayak buldu mu hiç kaçırmaz:))
Hatta bir yaz, yazlıkta ben kahvaltı hazırlarken pazardan gelmişlerdi ve ben terliksiz ortalarda dolanırken elindeki karpuzu şöyle hafifce ayağımın üstüne bırakmıştı hatta bir süre ben kaçmıştım o kovalamıştı beni yerde iteklediği karpuzla beni.Sonunda kayınvalidem kızıp "aaaa rahat bırak canım çocuğu giyer ayağına bir terlik" diyince neden böyle bişey yaptığını anlamıştım.Ama olayın trajikomikliği kayınpederimde de terlik yoktu ve karpuzu itekleme sırası bana gelmişti:))
Şaka bir yana, o zamanlar gerçekten bunun önemini farketmezken şimdi vücudum ilginç şekilde sinyal veriyor, o ikaz ediyor beni.Banada mecburen sözünü dinlemek düşüyor.

Kelime oyunları-Vurgun,Sürgün

Yo yo sakın uyuşukluk,tembellik,yazmaktan kaçmak gibi algılanmasın cidden neden bilmiyorum "yeni kelime vurgun sürgün" cümlesini okuduğumdan beri aklımdan geçen ve dilimden düşmeyen bu şarkı oldu paylaşmak istedim.Bıdık bıdık, güzel sesli bu hatunun söylediği bu şarkı tüm kelime oyuncuları için kabul ediniz efendim...




7 Mart 2008 Cuma

Bir sürü film:)

Bu aralar film yönünden pek kısmetliyim.Belkide birazcık kısmetsizim.Yani henüz karar verebilmiş değilim.Kısmetliyim çok filmim var kısmetsizim sadece 1 tanesinin sonunu izledim o da ikinci partide.

Geçenlerde çıplak ayaklı kontes 3 film birden getirdi attı çantama.Özellikle Persapolisi ben istemiştim.Zaten tamamını izleyebildiğim tek filmde o oldu.Film gerçekten çok güzel.Çizgi film olmasına rağmen o kadar sade ve basit çizimler varki hiç karışıklık yok hatta tam bir film havası var.Konuyu zaten çoğunuz biliyorsunuzdur.Bilmeyenler için"Şah devrinin İranda kapanmasından sonra gelen yasaklar ,yeni yönetim şekli ve bu dönemde bocalayan bir ufaklığın büyümesini genç kız olmasını hayatını anlatıyor.Çınarcığıma söylediğim gibi bu ufak kızın asi tavırlarını Dodıkıme çok benzettiğimden galiba film beni daha bir fazla etkiledi.Tavsiye ederim zevkle izlenebilecek bir film...

Evening bir diğer filmimizdi.Bu filmdede artık ölüm le yaşam arasında hastalığının son evresini yaşayan bir annenin sırlarını hayal meyal ortaya dökmesi ve iki kızının annelerinin geçmişine ait sırları azda olsa öğrenmeleri ,kendilerine ve hayatlarına ait değerlendirmeler yaptıkları,dostluğu aşkı arkadaşlığı,ümitsizliği,bebek sahibi olmanın verdiği korkuları ve daha birçok kadınca şeyi (bence) güzel anlatan bir filmdi.Son 5 dakikasını Doğa uyandığı için seyredemesemde tavsiye edebilirim.Keyifli değişik güzel bir film...

2Days in Paris hiç izleyemedim.kontesciğimde vaktin olursa izle ahım şahım bişey değil dediğinden pekde heves etmedim.

Çık Aramızdan evlenmeye karar veren ancak evlenmek istedikleri kilisenin rahibi tarafından bir çeşit sınava tabi tutulup nerdeyse evlenmekten vazgeçen bir çifti anlatıyor.Sonuna varamadım, zira gece 2 romantik komedi seyretmek için pek uygun bir saat değildi.Uykum geldi ve yattım.Sonunu merak etmedim açıkcası ama romantık komedi seviyorsanız ve vaktınız varsa, izlerim unuturum denilebilecek bir filmdi bence...

Bucket List vizyon filmlerinden galiba çok sevdiğim iki oyuncuyu görünce kaçırmayım dedim ve aldım.Film kısa süreli ömrü kalmış iki hastanın hastanede tanışması ve hayatlarının geri kalanının ortak bir yolda birleşmesini anlatıyor.Hastalardan biri hastane sahibi çok zengin ama hayatı boyunca hep kendini kısıtlamış biri.Diğeri de ailesi ve çocukları için hep kendini ikinci plana atan biri.Karar verip geri kalan günlerini yapmayı istedikleri ama yapamadıkları şeyleri yapmakla geçiriyorlar.Komik ama hafifde hüzünlü bir film.Tavsiye ederim En azından oyuncuları sağlam...

6 Mart 2008 Perşembe

Bir Başka Topik Kartal Etkinliği-Recep İvedik-

İtiraf ediyorum arkadaşlar hiç gitmek istemediğim bir filme sırf "topik kartal"etkinliği olduğundan;) - (yani eski iş yerimden arkadaşlarımın organize ettiği bir buluşma olduğundan)- ön yargı ve "amaaaan küfredecek güleceğiz sıkılabilme ihtimalim yüksek" diyerek gittim.Ve karnım ağrıyana dek güldüm....

Aslında olay şöyle başladı.Bundan bir hafta evvel kuzenler bizdeyken

-Ya şu Recep ivedik e gitsek komikmiş.Çocukları satalım annemlere gidelim dediler.

Bense :

-Amaaaan küfredip duruyor canım ciddi değilsiniz herhalde diyerek pek de sıcak bakmadım.Hatta akşam kedibeyle aramızda gidelim gitmeyelim şeklinde uzun süren bir sohbette yaptık.

Bu olaydan 2 gün sonra Sarı arayıp hüyooop recep ivedik e gidiyoruz itiraz istemem diyince organizasyona katılmak farz oldu(sanki bağlayıp götürdüler,gidesim varmış canıııım)

Efenim biz yine nerdeyse tüm salonu doldurabilecek kadar kalabalık bir ekip olarak filmden yarım saat önce sinemadaydık.Kısa kısa konuşmalar sarılmalar öpüşmeler ve sonrasında da film:)

Evet film gerçektende bol küfürlü ve bol el hareketi içeriyor.Hatta bazı yerlerde herkes gülerken yuh artık bunada gülmeyin ayıp yahu diye düşündüğüm yerler oldu.Ama arada gerçekten akılda kalan ve çok güldüren esprilerde yok değil.(mesela ben hala arabanın aküsünü çıkarınca niye çalışmadığını sorgulayan recep ivediğe gülüyorum.Benzinli canım bu araba akülümü ki aküyü çıkarınca çalışmasın dimi:) )

Tabi benim bu kadar çok gülmemde Elkenin katkısı da azımsanamayacak kadar çok.Sen git koca salonda Elkenın yanına otur(şaka şaka...)O güldü ben güldüm ,o güldü ben güldüm, katalizörüm oldu benim:)

Aslında dikkatimi çeken nokta şu oldu.Sinemadaki herkes kahkalarla gülüyordu.Ama niyeyse ben şimdiye dek kimseden çok güldüm çok komikti yorumunu duymadım.Herkes bir ağız olmuş tü kaka diyip duruyor.Güldüyseniz güldük diyin anacım.Güldünüz diye kimse size kızmaz herhalde.
Aldığım duyumlara göre sıradaki etkinlik bowling olacakmış;) onuda resimli anlatırım artık.Merakla ve sabırsızlıkla bekliyorum.....

4 Mart 2008 Salı

Kelime oyunları-Duvar

Avludan içeri girdiğinde her akşam üstü olduğu gibi çay ve kek börek kokuları birbirine karışmış yüzüne vurdu.Annesi ,teyzesi ,komşu kadınlar toplanmış bahçenin bir köşesindeki çardakta yine günlük çay muhabbetinde kimbilir neler konuşuyorlardı.
Hemen ilerde çocuklar yerde misketlerle oynarken kendini onların yanına gitmekten alıkoyamadı.Yanlarına gitti ,eğildi.Onu görünce çocuklar sevindi.
-Aaaa Erol abi senmi geldin diye bağırdı.Kısa saçlı çilli çocuk.
-Naber ufaklık dedi.Saçlarını şöyle karıştırdı.
Niyeyse pek gururlandı çilli çocuk sevindi.
Biraz çocuklarla vakit geçirdi ve çardağa doğru yöneldi.Birden kalp atışları hızlandı."İlginç" dedi "bu ela gözleri ne zaman görsem kalbim böyle fırlayacak gibi atıyor".
-İyi akşamlar ev halkı dedi neşeli bir sesle.
Birden masa başında bir karışıklık yaşandı.Hoşgeldinler,okul nasıldılar,çay dökme telaşları.Çayını yudumlarken
-Nasılsın Zehra dedi kısık bir sesle
-İyiyim Erol abi ne olsun.Yine okulda olay vardı bugün erken geldik.
- Sen karışma olaylara dedi.Sonra garip bir hüzünle gülümsedi.
Çayını eline alıp kitaplarını kolunun altına kıstırdı.
-Bu kadar muhabbet yeter biraz yukarda işim var diyip ayrıldı.
Odasına çıktığında aklında hala o ela gözler vardı ve garip bir hüzün....
...................................................................................................
-Kaçta nerde buluşuyoruz Erol? dedi uzun boylu çocuk.
-10 da kahvenin arkasındaki büyük arsada diye cevap verdi.
Gecenin karanlığında ikiside saatlerine baktılar.10a 10 var dedi hadi gel .Adımlarını hızlandırdılar.Buluşma yerine vardıklarında ekibin nerdeyse hepsinin orda olduğunu gördüler.
-Aman ha dedi bir tanesi sessiz ve dikkatli olun.Kim gözetleyecekti polisi?
-Ben dedi Yusuf.
-Tamam aman aslanım dikkatli ol.
Hep beraber sokağın köşesindeki büyük duvarın yanına geldiler.Boyalar fırçalar.Yusuf da yerini almıştı.
Dört bir koldan başladılar yazmaya kocaman duvara.İçlerinden gelen tüm isyan sözlerini.Herkes tamda bitirmek üzereyken yazacaklarını birden bağırmaya başladı Yusuf "kaçın kaçın..."
Bir telaş ,bir koşturmaca yaşandı.Karanlıkta bir kaç el silah sesi duyuldu.Bir sıcaklık hissetti Erol sol tarafında .Koşmaya çalıştı olmadı gücü yetmedi.Yığıldı kaldı yine bir duvar dibine ve yavaşca kapanırken gözleri yine aklında o ela gözler vardı....

3 Mart 2008 Pazartesi

Öylesine bir masal...

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar güzel mi güzel bir ülkede yaşayan bir adam ve bir kadın varmış.Adam ve kadın kendi hallerinde yaşayan işine gücüne sahip çıkan, evden işe işten eve giden ,kendi hallerinde, çalışkan,kimsenin lafını sözünü etmeyen tek dertleri kendileri olan insanlarmış.

Evlerinde çocuklarıyla mutlu bu iki insanın çevrelerinde dikkat ettikleri tek şey kimseye karışmadan,dürüst,temiz insanlarla birlikte olmak ve yaptıkları işi en güzel şekilde yapıp aldıkları parayı hak etmek, çocuklarının boğazından haram olarak nitelendirebilecek tek bir lokma bile geçirmemekmiş.

Mutlu günler yaşamışlar beraber.Gün olmuş devran dönmüş.Bu iki sıradan insanın hayatı bir anda tatsızlaşmaya başlamış.Koca koca insanlar sırf kendi egoları için durup dururken adamla uğraşmaya başlamışlar.

Adamcağızın çalıştığı işte bazı şeyler olmaya başlamış.Adamcağız kendine ve yaptığı işe o kadar güveniyormuş ki.Hakettiği şeyleri alacağından eminmiş.Gel gör ki o güzel ülkenin en alt basamağından en üst katına dek sirayet eden torpil hak yeme ve bunun gibi birçok çirkefce şey başgöstermeye başlamış.Hiç kimsenin derdi çalışan üreten düşünen biriyle çalışmak değilmiş.Onlar iş yapar görünen, kendi işlerini hallettirdikleri,pisliklerini kapattırdıkları birini çıkarmışlar adamcağızın karşısına.Adamın morali bozulmuş,hevesi kırılmış,lanet etmiş.Ama yılmamış.Çalışmaya dürüst ve saygılı olmaya devam etmiş.Çünkü öyle görmüş,öyle öğrenmiş.Dürüstlüğün ve çalışkanlığın en önemli insanlık meziyeti olduğunu...
Günler günleri kovalamış insanlar çeşitli ayak oyunlarıyla adamın daha da bir üstüne gelmişler.Hayal kırıklıkları ve mutsuzluklar yaşamış adam.Ama kendinden taviz vermemiş.
Kadınsa çok üzgünmüş.İnsanların bu yüzünü görmek onuda çok yıpratmış.Ama hep kocasının yanında olmuş.Destek vermiş ve inanmış hak edenin hakkını alacağına.
Hikayenin sonu nasıl bitmiş henüz bilmiyormuş bunu yazan sadece üzgünmüş.İnsanların bu kadar yalancı ve çıkarcı ve bu derece saygısız olabileceğini hiç tahmin edemediğinden çok ama çok üzgünmüş.Ve şöyle düşünmüş."Allah sadece onların allahı değil ya."Güvenmiş.... ilahi adalete güvenmiş...