27 Kasım 2008 Perşembe

Gölgesizler...Dinlenesi,Okunası,İzlenesi...

Az mıyım çok muyum?
Var mıyım yok muyum?
Ben neyim?
Masal mıyım gerçek miyim?
Kaç mıyım göç müyüm?
Hiç miyim suç muyum?
Ben kimim?
İbret miyim cinnet miyim?
Hiçlikler içinde kanayan yürek
Yokluklar içinde savaşan beden
Boşluklar içinde karışan zihin
Güçlükler içinde değil miyim?
Yoksa… Yoksa…
Her ihanete akıl erdiren
Her cehalete kılıf uyduran,
Her esarete fiyat biçtiren
Sen değil de ben miyim?

Dün sabah arabada dinledim ilk kez bu şarkıyı.Elbette her zamanki gibi promosyonsuz ve klipsiz bir başka Candan Erçetin kasedinin çıkmış olduğunu düşünerek keyfine vardım bu güzel şarkının.Gerçekten sözleri çok güzeldi.İnternetten azcık bakınca aslında yeni bir kaset olmadığını Candan Erçetinin "Gölgesizler" isimli filme film müziği yaptığını ve bu şarkınında o müziklerden biri olduğunu öğrendim.Sonra yine öğrendim ki Candan Erçetin sadece internet üzerinden dağıtımını ücretsiz yapacakmış bu şarkının.Şarkı öyle güzel ki beni aldı götürdü uzun uzun yollara.

Sonra Gölgesizleri merak ettim.


Gölgesizler :


Kayboluşların romanıdır bu. Bir köyde durup dururken kaybolan insanların romanıdır. Bir görünüp bir kaybolanların. Oyunların… Hayat da bir oyun değil midir zaten? İnsanoğlu da bir görünüp bir kaybolmaz mı bu dünyada? Bir boşluğu doldurur, kim biçtiyse o yeri, o kadarını doldurur işte...



diye tarif ediliyordu Doğan kitapevinin sayfalarında.Hasan Ali Toptaş’ın 1994 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandığı kitabı imiş. Okudunuz mu bilemiyorum.Böylesi güzel bir müzik ve böyle etkileyici bir anlatımdan sonra sanırım ben en kısa zamanda okuyacağım.

Gölgesizler 2009 Ocak ayında vizyona girecek imiş.
Selçuk Yöntem, Taner Birsel, Arsen Gürzalp,Altan Erkekli,Ahmet Mümtaz Taylan gibi oldukça değerli isimler bu filmde rol almış.Filmle ilgili tüm bilgiler burda

Ve son olarak şarkıyı hem istediğiniz kadar dinlemek hem de isterseniz indirmek için link o da burda


26 Kasım 2008 Çarşamba

Belli Değil...



İnce ince yağıyordu rahmet gökyüzünden.Ne bardaktan boşanırcasına nede aralıklı.

İncecik bir ip gibiydi.Aralıksız sakin ama deli.

Gri,koyu bir gökyüzü.Saatten mi yoksa yağmurdan mı belli değil.

Önce kadın çıktı kapıdan.Sonra erkek.

Yavaşca kapandı kapı.

Kimi yağmurdan kaçan kimi yağmura inat yürüyen insanlarla doluydu sokaklar.

Yanyana yürüdüler bir süre.

Konuşmadılar.

Kadın ne düşünüyordu erkek ne .... belli değil.

yolun kenarına gelince durdular.

Öylece kaldı akisleri yolda biriken su üstünde.

Sonra yine sessizce bastı kadın suya.

Birden kayboldu görüntüsü.

Adam kalakaldı yolun bir tarafında.

Yolu geçti kadın yavaşca.

Yürüdü devam etti.

Ardına bile bakmadan.

Ardından bakakaldı adam.Aklında ne vardı belli değil.

Hüzünlü bir şarkı tutturdu kadın iki dudağının arasından.

Kalbinden geçen neydi..... belli değil...

Öykü atölyesi.Fotoğrafın dili 10.çalışması...

24 Kasım 2008 Pazartesi

1kadın1erkek...

Bir Kadın ; Demet EVGAR

Zeynep :)
Bir Erkek ; Emre Karayel



Ozan :)

Asıl yayın günü sanırım perşembe ben cumartesi geceleri izleyebiliyorum lokum gibi kanal diyorlar ya işte orda:)

Her zamanki sorunlar her zamanki didişmeler her zamanki komiklikler.Keyifli vakit geçirmek için bir tavsiye :))

http://www.1kadin1erkek.com/

20 Kasım 2008 Perşembe

Çantamdan Çıkanlar-Sobe



Sevgili Berrin'in sobesiyle çantamdakiler döküldü ortalığa :)

1-Cüzdanım.Eşim askerdeyken Konyadan almıştım çok seviyorum azcık büyük ama olsun işlemesini seviyorum.

2-Fotoğraf makinası (kabıyla beraber) içersinde hafıza kartlarımı ve tüm bigisayara veri aktarmak için gerekli ıvır zıvırıyla beraber.

3-Yaz kış şemsiyem.Temmuzda bile yağmur yağsa bende mutlaka şemsiye olur dolayısıyla pek ıslanmam.İstemedikçe ;)

4-Cep telefonum

5-Cep telefonu şarjım

6-Şu anda arabada olan mp3 çaları

7- mp3 çaların hem şarjı hemde bilgisayar bağlantısı olan kocaman bir aktarma zımbırtısı.

8-Baş ağrısı ve soğuk algınlığı ilaçlarım

9- Islak mendil

10-Boş poşet (ne olur ne olmaz çocuk var dimi)

11-Kalem

12-Çınarımın becerikli elleriyle yaptığı mavi boncuklu küpelerim(olurya heran takmak isteyebilirim)

13-Şeker

14-Çeşit çeşit toka (çocuğun kız olduğunu bilmeyen kalmadı)

15-Ayna (Amasradan almıştık üstündeki kız resmi azcık silindi ama olsun çok seviyorum)

16-Doğanın sağlık karnesi

17-küçük bir far takımı(pek süslü değilimdir ama nerde ne zaman makyaj yapmak istediğim belli olmaz dolayısıyla benimle dolaşıyor)

18-Rujlar

19-İş yeri anahtarlığım.(mavi üstü kelebek işli olan)içinde bozukpara gözü kart koyma yeri ve anahtarlık olduğundan iş yerinde sürekli elimde ve dolayısıylada sürekli çantamda.)

20-Ev anahtarlarım(üstünde hepsini severek taşıdığım bir sürü anahtarlık var.)

21-Kitabım(nerde ne zaman fırsat bulursam okurum dolayısıyla evde yada işte bırakamam.)

22-Bir şişe su


Böylece ne var ne yok döktük ortaya :)

arada fişleri ve notlar yazılmış kağıtları saymıyorum, onları resmede dahil etmedim zaten.

Anlaşıldığı üzere ben bir bavulla dolaşıyorum.Gerçi bu hafiflemiş halim.Eskiden küçük bir çorap bir yedek atlet daha eskidende hep yedek çocuk bezi olurdu.

Gerçi büyük çantaları seven biri olarak şanslı olduğumu düşünüyorum ya sevmeseydim nasıl sığardı bunca şey küçücük çantaya ;)

hmmm bende canım Çınarımı ve gizemli yazar Öykücüyü sobeleyim bakiyim.Eğer arzu eder dökerlerse çantaları ortaya bakalım neler varmış içlerinde :))

19 Kasım 2008 Çarşamba



Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre;
* 18 yaşına kadar herkes "Ç o c u k t u r ".

* Çocuk , yaşla ve olgunlaşma ile gelişen ihtiyaçlara sahip bi r "b i r e y d i r".

* Çocuk hakkında alınan her kararda çocuğun "g ö r ü ş ü" alınmalıdır.

* Çocukla ilgili her işlemde " çocuğun yüksek yararı " gözönünde bulundurulmalıdır.

* Çocuklar herhangi bir "a y r ı m c ı l ı ğ a" maruz kalmaksızın "e ş i t" olarak "d o ğ u ş t a n" haklara sahiptirler.

* Anne-baba "s o r u m l u l u ğ u" esastır.

Devletler anne babanın bu sorumluluğunu yerine getirmesine destek olmalı, anne babanın sorumluluğunu yerine getirmedikleri durumlarda sorumluluğu devir almalıdırlar.
Ülkemiz, bu konuda taraf olmasına, gerekli imzaları atmasına rağmen maalesef gerekli düzenlemeleri yapamadığı gibi gerekli yaptırımı da uygulayamamaktadır.


Benden ve çocuğumdan sorumlu olduğunu söyleyen sayın bakana diyorum ki :


Bu ülkede yüzlerce binlerce tecavüze,cinsel istismara,aile içi şiddete maruz kalan kadın ve çocuk var.Hal böyleyken tecavüzün şikayete bağlı suç kapsamında kalmasını,evlenme yaşının yasal sınırının 14'e çekilmesini,eşlerin tecavüzü durumunda 7 yıl cezanın çok bulunup 1 yıla indirilmesini teklif edenleri ben sıradan bir vatandaş olarak hayret ,nefret ve sinirle izliyorum.Siz nasıl izliyorsunuz sayın bakanım.Bu ülkede hala kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan,çocukları birey yerine koymayıp,onların istek ve ihtiyaçlarını göz önüne almadan sadece kendi keyiflerince yaşayan ve bunu topluma çok büyük bir haltmış gibi yansıtan insanlar ortalıkta elini kolunu sallayarak gezerken siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz.
Bütün bunların olabilmesine bir bakan olarak bir kadın olarak bir insan olarak nasıl göz yumabiliyorsunuz.
Ve son olarak;
Kişi hak ve hürriyetlerinin kanunlarla- yasalarla düzenlendiği bir ülkede yaşıyorsak eğer ,kanunların sana -bana- ona aynı davranmasını,eş dost akrabailtiması geçilmemesini ,benden benden değil ayrımı yapılmamasını ve elinde yetki olan kurumların yetkilerini düzgün- doğru ve iyi yönde kullanmasını diliyorum.Kanunları kişilerin istek ve durumlarına göre düzenlenmemiş bir ülkede kanuna olan inancımı yitirmeden yaşamak istiyorum.
Saygılarımla

18 Kasım 2008 Salı

Keyif..

Fonda Anlamazdın olsa ,elimde bir bardak limonlu ıhlamur,Doğa uyusa ,evde müzikten başka bir ses yok,perdeyi açsam sonuna kadar dışardada kar yağsa.
Başka ne isterim ki....

15 Kasım 2008 Cumartesi

Issız Adam - Çağan Irmak

Alper ,30 yaşlarında çok iyi bir lokantanın harika yemekler yapan baş aşcısı ve sahibidir.İşinde çok başarılıdır ancak özel hayatı oldukça garip ve karışıktır.

Oldukça çapkın olan Alper eski kırkbeşliklerin hayranıdır ve birgün yine eski bir kırkbeşlik ararken bir ikinci el dükkanında Ada ile karşılaşır.Ada o kadar güzeldir ki Alper çok etkilenir.Adanın aradığı kitabı ikinci el olmasada bulur ve içine numarasının yazarak Ada'ya hediye eder.

Ada 20 yaşlarında oldukça masum,hayat dolu,cıvıl cıvıldır.Kendi dükkanı vardırve orada çocuklara kostüm tasarlar.İkinci el kitapları, onlardaki o yaşanmışlıkları sever.Ve birgün kitap ararken hayatın kendisine bir süpriz hazırladığından habersiz Alperle tanışır.Ve aşık olur.


Bir süre dolu dolu aşklarını yaşarlar.Alper eski yaşantısına ara verir.Herşey çok güzel giderken Alper'in annesi çıkıp gelir bir gün ve Ada'yı müstakbel gelini olarak görmekten mutluluk duyar.



Annesi yanlarındayken Alper hızla gelişen bu olaylardan sıkıldığını ve eski özgür günlerinin bitmeye yakın olduğunu hisseder.Adayı sever ama özgürlüğünü daha çok ???



Ve kaçınılmaz bir sonla Ada'yı hayatından çıkarır.Ya da öyle olduğunu zanneder.....


Filmle ilgili düşüncelerim ise :


1) İtiraf ediyorum ki daha etkileyici olmasını bekliyordum.İzlerken ağladım çok duygulandım diyemem sadece sonda "insanın kokusun hiç mi değişmez" cümlesi içimi burktu niyeyse.(Tüm sevdiklerimi koklayarak sevmemdendir belkide çok hüzünlendim.İlginçtir anannem geldi aklıma)


2)Filmin müziklerine bayıldım. (eğer imeem e ulaşabilseydim ki şu anda bağlanmıyor bir tanesini fon müziği yapmak istedim ama belki hafta içi).Her zamanki gibi çok vurucu ve çok etkileyiciydi.Özellikle kırkbeşlikleri o kadar yüksek sesle dinlemek bayıldım.... bayıldım.....


3)Melis Birkan'la tanıştım.Çok güzel olduğunu düşündüm ve elbette hala düşünüyorum:))

Birde gerçekten yetekli olduğunu.O kadar doğal olabilmeyi başarmak zordur herhalde..


4) İnanılmaz İstanbul görüntüleri vardı.Çok beğendim.Hareketli kıpır kıpır.Tebrik ederim.
5)Son olarak aklım tarçınlı havuçlu kek tarifinde kaldı :) keşke filmin sonunda verselermiş diye düşündüm ;)






14 Kasım 2008 Cuma

Sonbahar Rüzgarları :)

Doğa:Anne düşen yaprakları söyle..
dediaşağıdaki şarkıyı kastederek.Ne garip Çocuk...

yıldırım Gürses Sonbahar Rüzgar - Yıldırım gürses

10 Kasım 2008 Pazartesi

Bir Ölünün Defteri

Bir ölünün defteri aynı kadına sevgiyle ve aşkla bağlı olan iki adamın arasında geçen bir hikaye.

Hüsam ve Vecdi'nin hikayesi.

Hüsam ve Vecdi yatılı okulda tanışır ve yakın arkadaş olurlar.Vecdi'nin annesi ölmüş , babası ise onu halasına bırakarak uzaklara gitmiştir.Vecdi halası ve halasının kızı Nigar'la birlikte oturmaktadır.Haftsonları okuldan izinli çıkan iki arkadaş artık hep birliktedirler ve zamanın çoğunu Vecdi'nin halasının evinde geçirirler.Yıllar geçip de yaşlar büyüdükçe Hüsam da Vecdi de Nigar'a aşık olurlar.Ancak Nigar Vecdi'yi abi bildiğinden, Hüsam'a aşık olmuştur ve onunla evlenmek istemektedir.Halasının evlenin ısrarlarına rağmen Vecdi birbirine aşık bu iki insanın arasına girmez ve Balkan savaşına gönüllü doktor olarak katılır.Savaştan döndüğünde bir kolu yoktur.Bir süre sonra hastalanır ve yatağa düşer. Çok ağır hasta olduğu bir gece Hüsam'ı çağırtır ve o gece ölür.Ondan geriye, yaşadığı büyük aşkı,kararsızlıkları,zor verilen kararları ve duygularını Hüsam'a anlatacak kara kaplı bir defter kalmıştır.


Kitabın dili oldukça sadeydi.Daha zor okunacak bir kitap olduğunu düşünmeme rağmen yalın yazıldığı için çok kolay okudum.Okurken kendimi eski bir türk filmi içersinde sandığım zamanlar oldukça çoktu doğrusu.Kişiler,tavırlar,sözler,nezaket kitapda çok dikkat çeken noktalardı bence.

Keyifliydi..

Atatürk

Cuma akşamı bir başka heyecanlıydı Doğa.Gün içersinde öğrendiği bir haberdi onu heyecanlandıran.Gözlerinde sesinde bir telaşla " Anne Atatürk ölmüş duydun mu " dedi.
Haklıydı...
Ona Atatürk 'ü anlatırken bunu söylememiştik ne ben ne babası. Aklımızla bilsekde bunu belkide kalbimizde gönlümüzde öldüğünü kabul etmediğimiz için,hala gönlümüzde yaşattığımız için söylememiştik bunu ona.
"Biliyorum kızım dedim.Atatürk öleli uzun zaman oluyor.Üzülme o senin gönlünde aklında yaşasın yeter.Onu sev.Büyüyünce oku, neler yapmış senin için, benim için ülkemiz için.Anlamaya çalış ve onu hayal kırıklığına uğratma.O seni resimlerinden gözleriyle takip eder....."


Vardar ovası.mp3 - Safiye Ayla -