28 Ekim 2009 Çarşamba

Özgür-Fotoğrafın dili


Hiç soluksuz, hergece, terkediyorsa bu bedeni bu nefes ve her gece çok daha özgürse ruhum gün ışıyana dek...........bırak! bıraksın beni...................bırak koşsun çıplak ayak mutlu olduğu yere....................sana...............
Not:Fotoğraf Öykü Atölyesi -Fotoğrafın Dili çalışmasına aittir

Günün Sözü

"Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır"
T.Roosevelt

24 Ekim 2009 Cumartesi

Çocuk(Kelime Oyunları -Korku)

""Korkma tamam mı kızım diyor annem ayakkabılarını giyinirken.

Kafamı sallıyorum olur dercesine ya, kalbim sanki kilometrelerce koşmuşcasına atıyor.Sanki ağzımı açsam "tamam" desem, fırlayıp çıkacak olduğu yerden.

"Birazdan anannen gelir, geç kaldı herhalde.Gelemese arardı ,kızım bak kapıyı çekince ben sakın kimseye açma.Anannen seslenir sana tamammı.Sakın kimseye açma kapıyı "diyor ve öpüp beni çıkıveriyor kapıdan.

Arkamı bir dönüyorum.Ev kocaman ben küçücük içinde, sanki heryerde tanımadık bilmedik birşeyler var.Sanki burası benim evim değil.

Olsun olsun 5 ,hadi bilemedin 6 yaşındayım.Daha ilkokula bile gitmiyorum ordan pay biç işte.
İlk defa böyle oluyor gerçektende, oysa kendimi bildim bileli anannem hep, annem babam çıkmadan gelmiş oluyor,onlar işten döndüğündeyse hep çıkmaya hazır.Annem geldiğinde "hadi artık git evinize" diye sepetlemeye çalıştığım anannemi şimdi gözlerim yaşlı ,sırtımı boşluğa dönemeden, salondaki kanepenin sırtlığına sıkı sıkı yaslamış bekliyorum.

Küçücük aklımla önce yolda olduğunu düşünüyorum.Şimdi yokuşu çıkıyordur ,şimdi sokağa girdi şimdi bakkalı geçti şimdi apartmanda, işte şimdi kapıyı çalacak..........bekliyorum ses yok.Başlıyorum ağlamaya ,ama nasıl ,öyle böyle değil.Hıçkıra hıçkıra bağıra bağıra ağlıyorum.......Aklıma bambaşka birşey geliyor ....ya hiç gelmezse ,ya başına birşey geldiyse, ya öldüyse .....ya beni unuturlarsa böyle yapayalnız başıma bu evde, akşama kadar o kadar çok var ki " ölürüm korkudan diye düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum.

Ses olsun diye radyoyu açıyorum.Sırtım hala kanepeye yaslı, ondan güç alıyorum.Kimbilir belki 10 dakika belki 15 dakika bekliyorum onu.Bana yıllar gibi gelen o 10-15 dakikadan sonra anannem geliyor.Yapışıyorum eteğine "korkacak ne var kuzum ben hiç unuturmuyum seni ölsem gene gelirim "diyor.Sarılıp ağlıyorum.............

Çok değil 1-2 sene sonra ben ilkokula başlıyorum o ise dayımlarla birlikte şehrin öbür ucuna taşınıyor.Sabah gelip akşam dönme olmayıca benim yalnız kalma maceramda başlıyor.Tam 10 yıl sürecek evde tek başına macerası.

Gariptir.Korkularıyla başbaşa kalınca insan ,onlardan korkmamaya başlıyor,onlarla başetmeyi başarıyor.
Ve alıştığında, ne ecinniler çıkıyor bomboş odalardan ,ne tanımadık yüzler.Ne de sırtını dayayacak bir koltuk arıyor insan.
İnsan işte... korkularına bile alışıyor.....


Not:Öykü Atölyesi'nin "KORKU" kelimesi için yazılmış bir anıdır.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Teslimiyet Töreni

PKK'lıların memlekete gelişi, tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC'de törenlerle kutlandı.

Terörist olmadıkları, olsa olsa terörişko oldukları açıklanan PKK'lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından, çiçeklerle karşılandı.

Yetkililerin, gözyaşlarıyla birbirlerine sarılarak, çak yaptıkları görüldü. Giriş işlemlerini önceden hazırlamayarak, 4 saniye beklemelerine sebep olan memur, görevden alındı, mağdur PKK'lılardan özür dilendi, araya Ahmet Türk girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, Ahmet Türk'e teşekkür plaketi verildi. Bando eşliğinde üstü açık arabaya bindirilen PKK'lılar, resmi geçit kortejine katılarak, halkı selamlaya selamlaya Silopi'ye girdi. Temsili karakol baskınının gerçekleştirildiği törenlerde, temsili bir askerin, tahta tüfekle sağa sola ateş ediyormuş gibi yapması, coşkuya gölge düşürdü. Divan-ı harbe verilen askerin, akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. 25 atletin İmralı'dan getirilen toprağı PKK'lılara sunmasının ardından, güzergâh üzerindeki devlet dairelerine molotof atıla atıla, Vilayet Konağı'na geçildi. Makam aracını PKK'lılara tahsis ettiği için yürüye yürüye gelen Vali'nin kapıda karşılamaya gecikmesi, PKK'lıları tek başına karşılamak zorunda kalan ABD Elçisi tarafından skandal olarak nitelendirildi. Sinirlenen elçi, “Bu memleketin sahibi yok mu kardeşim, her şeyi biz mi yapacağız” diye bağırdı, araya Emine Ayna girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, ona da teşekkür plaketi verildi.

* * *
Karayoluyla Diyarbakır'a giden PKK heyeti, oradan, havayoluyla Ankara'ya geçti. Ancak, bu seyahat için, başbakanlığa yeni alınan 18 koltuklu DAP uçağının tahsis edilmesi, krize sebep oldu. PKK'lıların “Sıkış tepiş olacağını bilseydik, gelmezdik” diye yakınması üzerine, derhal 40 koltuklu Ana uçağı tahsis edildi. Bu bekleme sırasında VIP'te yürekleri ağızlara getiren bir sabotaj girişimi yaşandı ve “Türk” kahvesi ikram edildi... Irkçı muameleye maruz kaldıklarını söyleyen PKK'lılar, “Kalkın, dönüyoruz Kandil'e” dedi. Allah'tan Sırrı Sakık devreye girdi, “Espresso olmadığında ben bile Türk kahvesi içiyorum” diyerek, tatsızlığın büyümesini önledi. Faşist garson gözaltına alındı.

Sırrı Sakık'a da teşekkür plaketinin yanı sıra Beluga havyarı takdim edildi.

* * *

Başkent'e inen PKK'lılar, gündüzdü ama havayi fişeklerle karşılandı, deve kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü, TOKİ'nin hediyesi dubleks dairelerin anahtarları hediye edildi. Limuzinlerle TBMM'ye geçen PKK'lılar, önce, Meclis Lokantası'nda AB büyükelçileriyle basına kapalı yemek yedi, sonra, DTP grup toplantısına katıldı; Şeş TV'nin yanı sıra, Roj TV'den de naklen yayınlandı. Ayak altında dolaşmasınlar diye, CHP ve MHP grup toplantıları iptal edildi, “Çok istiyorsanız gidin orada yapın” denilerek, ilk meclis tahsis edildi.

* * *

PKK'lıların yarın İstanbul'a geçmesi, Savarona'yla Boğaz turu atması, akşam da Çırağan Sarayı'nda gazetecilerle yemek yeyip, topluca Reina'ya gitmeleri bekleniyor.
Yılmaz ÖZDİL

Not:Olup bitenleri şaşkınlıkla, hayretle ve anlayamadan izliyorum gerçektende.Bu çok rahatsız ediyor beni hem de çok

Şemsiyen Var mı ?


Ağladığın gecelerde şarkılar söyle kurtulursun
Elleri var karanlığın, dokununca korkma sakın

Hangi düş yaralanır gerçekle
Hangi dal incinir yeşilinden
Hangimiz oyuncaklar kırmadık ?
Bir sigara ver bana

Yağmur olur gecen yıllar, şemsiyen var
Icinde kalabalıklar sırılsıklam
Olum dediğin aslında yalnızlıkmış
Bir sabah bir bakıyorsun, herkes gitmiş

Hangi düş yaralanır gerçekle
Hangi dal incinir yesilinden

Gel duman gizlesin yüzümüzü
Bir sigara ver bana

Bir gün habersiz cık gel
Bıraktığın plakları almaya
Sevginin de elleri var
Dokununca baslar rüya.......

19 Ekim 2009 Pazartesi

Doğam


Anne biliyormusun "aşk bitmez ,sadece köz olur diyen" , "dolaba saklansak ayrılıklar bulmaz di mi bizi anne" diyen bir kızım var.Onunla yaşamak hem çok keyifli ,hem de bazen çok zor.

Hele de baba yokken inanılmaz uçlara taşabiliyor durumu.

Bazen olanca anlayışı ile "dönecek, biliyorum, giderken söz verdi" diyebiliyor,bazense "şimdi olsaydı oynardık beraber" diye yüreğinizin ortasına haşırt diye sokuveriyor bıçağı(çevirmeyi de unutmuyor saolsun).Ya da durup dururken bugünde bitti babamın gelişi yaklaşıyor diye kendince hesaplara dalıyor.

O benim arkadaşım, en tatlı ,en dürüst, en yakın arkadaşım.

Büyüyorum onunla beraber hem de tam anlamıyla....

10 Ekim 2009 Cumartesi

Kaybolmuş Bir Dilin Sözcükleri Gibi

Sen gittin,

Yastığımda kokun misafir kaldı.

Gözlerimden haylaz yağmurlar yağdı.

Ayrılık mı, sen mi, yoksa sevda mı,

Hangisi sebebim olur?

diye kendimi kaptırıp sol şeritlere taştığım günlerin üstünden tam 3 yıl geçti.

Bugün yalnız olmadığımdan sanırım sol şeritin hep bir sağındayım ve yine yeni yeniden dilimde Funda Arardan birşeyler var.

Hep sen yokken çöküyor bu sesin hüznü üstüme .Hem çok seviyorum onu hem de hiç.

Bana sensizliği hatırlatıyor....

9 Ekim 2009 Cuma

Karanlıktakiler


Geçen hafta sonu kedibeyin gidişinden sonra Diloyumda eşini erkenden uzaklara gönderince kaldık kız kıza.Dodıkı ananneye emanet edip yine kız kıza kızlar partisi vermeye karar verdik.Bu filmi merak ettiğimiz ortaya çıkınca bize pijama partisinden evvel sinema salonunun yolu göründü.
Egemen, annesiyle birlikte yaşayan, bir şirkette ofis boy olarak çalışan otuzlu yaşlarında biridir.Aslında çok garip bir ikilemle yaşamaktadır.Annesiyle birlikte yaşadığı sıkıntı ve azap dolu saatler ve bu saatlerin dışında normal hayata dönebildiği ofis saatleri.Mutsuzdur.Annesi pek de normal olmayan bir hayat sürmektedir.Hayattan çok zarar görmüş ve bunun sonucu olarak kendisini eve kapatmış sokağa bakmaya bile cesaret edemeyen ,sürekli halüsilasyonlar gören ve yaşadığı bu hayatla Egemeni çok seven ama yine ona hayatı dar eden bir kişiliği vardır.
Bir yere kadar sabreden Egemen tek umudu olan aşkıda elinden kayıp gidiverince acaba zamanında annesinin "ölmek kolaydı ama sen vardın" cümlesinin tam tersine "yaşamak zordu çünkü sen vardın " mı diyecektir.
Doğrusu Diloyum filmi hiç beğenmedi.Çok yavaş,çok kasvetli ve sıkıcı buldu.Filmin konusu içinde geçen bambaşka bir hikayeden oluşmuş olsa daha güzel olabilirdi demişti hatta(değilmi öyle demiştin kuzu)
Ben film hakkında düşündükçe daha çok beğendiğimi düşünüyorum aslında.
Nasılmı??
Şimdi şöyle, bir kere film gerçekten başlarda o kadar sıradanlıkla seyrediyorki ,yaşadığı hayata bakıp zavallı Egemen diye düşünmeden geçemiyorsunuz.Bazen güldüren bazen içinizi acıtan sahnelerle dolu.
Oyunculuklar o kadar iyiki zaman zaman Egemeni severken zaman zaman inanılmaz kızıyor bazende çok acıyorsunuz.Hele Gülseren ,normalde deli diye kestirip atabileceğiniz birine öyle bir sempati duyuyor ve finale doğru yaşadıklarını öğrendikçe öyle acıyorsunuz ki haklı olduğunu bile düşünebiliyorsunuz.
Ve aslında hayatın,çevrenin,yaşananların insanları nereden nereye getirdiğini görüp hayıflanabiliyorsunuz.
Bence duygusal olarak oldukça dolu bir filmdi.
Sonu açıktı ama aslında sonuna kadarda belliydi.
Yinede son yorum size ait tabi.Ama bence izlenebilir bir film KARANLIKTAKİLER.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Sinüs



Bazen 1 bazen -1 .......Zaman akıp geçiyor....

5 Ekim 2009 Pazartesi

119

Öncelikle herkese teşekkürler.Yorum bırakan arayan soran gelen yakinen ilgilenen beni havalandırmaya ( :P) çıkaran herkese çok teşekkürler.
Önce kısaca açıklayım çünkü bir önceki yazımda tastamam herşeyi yazacak kadar kuvvet bulamamıştım doğrusu kendimde.
Kedibey gittiler.Perşembe sabahı saat 6 uçağıyla yolcu ettik onu İstanbula.Ordan Madrid ordan Oviedo ve sonunda sağ sağlim yerine ulaştı şükür.
Doğrusu ilk gün önümüzdeki zaman hiç geçmeyecekmiş gibi uzadıda uzadı.Ama telefonlar pek susmadı ,hatta keşke burda olsaydınız dediğim bir arkadaşım çıktı geldi.Biraz lafladık biraz oturduk öylece içim rahatladı.
Bugünlerde yavaş yavaş herşey daha normale dönüyor.Biz kuzuyla rutin ananneye taşındık bile.Pazartesi sabahları arabayla geliyoruz.Dodık biraz bizimle odada oyalayor sonra doğru kreşe.Biraz mırın kırın ama gidiyor sonuçta.Sonra günlük koşturmaca.Akşamüstü kuzuyu al odaya dön ve Dodıkli koşturmaca :) servisle eve dönüş.Cuma akşamıda arabayla şarkılı türkülü dönüş.Bol muhabbet yolda uyuma.......
Sanırım günler böyle geçecek.
Buralardayım.Koşturmacanın arasında kafamı uzatıp birkaç yazıya yorum bırakıp çıkabiliyorum.
Sanırım daha çok gelsem daha iyi olacak.
Not yazan yorum bırakanlara çok selamlar.yi niyetleriniz ve destekleriniz için.Saolun sesinizi duymak çok güzel geldi.
Sevgiler...

1 Ekim 2009 Perşembe

Kaldım mı...

.....yarım