30 Ağustos 2008 Cumartesi

Gitmek mi Zor Kalmak mı Zor???


Bu aralar hep kalan olduğumdan mı acep "kalmak" daha zor galiba.
Diloyumuda uğurladık az evvel.Uykusuz sohbetle geçen gecelerden,keyifli yolculuklardan,gülüşmelerden,fısıldaşmalardan geriye anılar kaldı.
Yolun açık olsun bidanem...

29 Ağustos 2008 Cuma

88 Dakika


Başrollerde Al Pacino, Alicia Witt, Leelee Sobieski ile Amy Brenneman'ın oynadığı 88 dakika 2007 yapımı ancak Mayıs 2008 de gösterime girmiş bir film.

Jack Gram hem üniversitede derslere giren bir profesördür, hemde mahkemede davaların çözülmesinde yardımcı olan bir mahkeme psikiyatristidir.
Bir seri katil olan Jon Foster'in mahekmesindede görev yapmış ve jüriyi etkileyerek idam kararı alınmasında rol alan en önemli etken olmuştur.Ancak Jon Foster sucsuz olduğunu ve cinayetleri başka birinin işlediğini söylerek Gramın kendisini suçlu ilan ettiğini söyler ve idamı engellemeye çalışır.
İdamın gerçekleşeceği gün profesör dersteyken bir telefon alır.Telefondaki ses hayatta kalabilmesi için 88 dakikası olduğunu ve bu sürede işlenen cinayetleri çözebilmesi gerektiğini söyler ve telefonu kapatır.Bundan sonra işlenen tüm cinayetler Jon Foster tarzındadır ve herkes yavaş yavaş acaba suçsuzmu diye düşünmeye başlar.Bundan sonra Gramın hayatta kalmak için 88 dakikayı nasıl geçirdiğini izlersiniz.

Al Pacino tartışmasız çok iyi bir oyuncu.Sanıyorum filmi kurtaran da bu.İzlerken katilin kim olabileceğini merak ediyorsunuz ,ancak yinede bişeyler eksik gibi.Ha birde unutmadan telefonda sürekli tekrarlanan tik tak tak sesi var ki gerçekten çok sinir bozucu.
Yinede izlenebilir.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

...





Daha önceki yazılarımda bahsettiğim sevgili ÇAK ım yani ÇIPLAK AYAKLI KONTES'im bugün son kez buralardaydı.Kendine yeni bir hayat kurabilmek adına burdan oldukça uzak soğuk bir yerlere yeni umutlarla gidiyor.


Onun adına mutluyum ve umutluyum.Azmi ve sabrıyla çok zor işlerin üstesinden gelebileceğini biliyorum çünkü.


Kendi adıma ise oldukça üzgünüm.Uzak olmak yakın olmamak değil aslında biliyorum.Ama yinede her sabah gülen gözleriyle gelip hayatıma bir renk getiremeyeceğini bilmek.Yada çıkıp birlikte biraz nefes araları verememekbiraz dokunuyor galiba bana.


Yine de hayatın ona güzel şeyler getirmesi dileğiyle.


İyi yolculuklar ÇAK.


ve son olarak hiçbirşey bitmediği için


...


Sevda - Annem Gibi - DeLimaniaq.Com

Bloglar Alemi Sana Teşekkürler....




Blog alemine şans eseri düştüm ben aslında.Öylesine annelik hakkındaki sitelerde dolaşırken buldum ilk blog arkadaşımı ve özendim.Haydi dedim bir heves başlayalım şu işe.
Sonra "doğailehayat" tan daha da öne geçti sanki şimdi "Gizli bahçe".
Şimdi ne yapmışlar, ne olmuş acaba ,hastaydı iyileştimi,bak bir yaş daha yaşlandı,tatile gitmişti nasıl geçti acaba diye düşündüğüm ,sevdiğim, sanal, ama aslında sanal olmayan arkadaşlarım oldu.
Bloglar aleminin bana en büyük kazançlarından biridir işte Çınarım.
Yorumlarla başlayan arkadaşlık G-talk la dostluğa dönüştü.Artık hergün konuşmazsak ya da haberleşmezsek özlediğim biri oldu Çınarım:)
Ve bu haftasonu bu özlem galip geldi.Gittik ve yüzyüze tanıştık Çınarcığımla.Gezi hakkında hiçbir şey yazmayacağımı ben sebepleriyle onlara yani Çınar ve Koza ya söylemiştim.Zaten onlarda çok güzel iki yazıyla burda ve burda anlatmışlar maceramızı.Resimlerde cabası.
Ben sadece teşekkür etmek istedim.
Bizim için yaptığı tüm programlara ,enerjisine, neşesine ve başımıza gelen o istenmeyen olaydan sonra bile gösterdiği misafirperverliğine.
Seninle yüzyüze tanışmak beni hiç şaşırtmadı yada hayal kırıklığına uğratmadı Çınarcım.Çünkü sen aynı yazıştığımız zamanlardaki kadar sıcak doğal ve içtendin.Aynı resimlkerdeki gibi sevimli heyecanlı ve şirindin.Sanki uzun zamandır tanışıyordukda yüzyüze uzun zaman sonra tekrar buluşmuş yüzyüze gelmişiz gibiydi herşey.
Anneyi,babayı,Bademi,Uzunbacak ve eşinide çok sevdik:).
Hepinize ayrı ayrı teşekkürler bu güzel haftasonu için.
Ve bloglar alemi internetten iyi arkadaşlıklar dostluklar kurulabilir sözünü boşa çıkartmadığın ve hayatıma bu tatlı insanı soktuğun için sanada teşekkürler:))

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Endişe !

Kısacık boylu, zayıfca ,gülen gözlü ,tatlı dilliydi Şerife hanım.Dört kızı iki de oğlu vardı.Oğulların ikisiyle kızların en büyüğünü evermişti.

Küçük kız bu sene kazanmıştı üniversiteyi onun bir büyüğüyse kısmetse iki sene sonra öğretmen çıkacaktı.

Yıllarca evladlarına hem analık hemde babalık etmişti.Babalarının yokluğunda. Şimdi artık keyfi yerindeydi,beyi de yanında.

Sabahları erken kalkar kimsecikler kalkmadan giriverirdi mutfağa.Mis gibi poğaça kokularıyla gözünü açardı evdekiler yeni güne.

Az mahçup, pembe yanaklarıyla karşılardı poğacalara gelen iltifatları.

O sabahta erken kalkmış herkesi birbir göndermiş işe -okula,komşularla buluşmuş bir iki tur park gezisinden ve market alışverişinden sonra eve atmıştı kendini.

Elindekileri bırakıp doğruca banyoya girdi. elini yüzünü yıkadı odaya atıp kendini azcık dinlendirdi yorulan ayaklarını.Tam yerinden doğrulmuş mutfağa geçecek iken bir resme takıldı gözü.

"İzmirdeki ev değilmi burası yahu" diye içlendi.Kalktı koltuğun kenarından minderle sıkışan yerinden tuttu çıkardı resmi.

Evet işte orasıydı.İki katlı bahçe içinde kiraz ağaçlarıyla dolu yeşil bahçesinin serinliğini özlediği.Yeni evliliğinin acemiliğinin geçtiği o güzel ev.


Kimbilir kaç kere görmüştü bu resmi.Kızlar resimlere bakarken burda unutmuşlar demekki diye geçirdi içinden.

Resmi aldı düzeltti ellerinin arasında şimdi oturupda eski günleri anmak vardıya gözü saate takıldı.

"Amaaan dedi televizyondaki sağlık programı!, bel ağrısı anlatacaklardı bugün kaçırmamak lazım."

Resmi kaptığı gibi fotoğraf albümünün içine herhangi bir sayfaya attı.Tam albümü kapatacakken küçük yeşil bir kağıt düştü arasından.Aldı hızlıca okudu.

İnanamadı bir kere daha okudu Aman tanrım diye düşündü.Koşa koşa yatak odasına gitti.Dürterek uyandırdı Hüseyin beyi."Kalk kalk yatıp durma" dedi.

"Noldu "dedi Hüseyin bey yarı kapalı gözlerle.

"Amaaan "dedi "kızların odasında bu notu buldum.Herhalde Neşe yazmış olacak.Ne diyor baksana ölüm falan ah ahhh ben sana dedim dimi bu kız çok etkilendi bey şu kızın üstüne gitmeyelim istemiyorsa istemez evlenmesin zaten daha küçük demedimmi söyle.Gördünmü bak ölümden başka herşey yalan yazmış."

Hüseyin bey bir anda ayıldı.Kağıtta yazanları hızlıca okudu.Gözlerine inanamadı.Kalktı üstüne birşey geçirip salondaki kanepeye oturdu.Elindeki kağıdı 3 kez 5 kez okudu.Olmadı bir sigara yaktı bir daha okudu.Şehriye hanımsa yan tarafta ikili kanepede iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

Ne yapsak ne etsek diye düşündüler konuştular.

Ne marketten gelen torbalar ne sağlık programı geriye hiçbirşey kalmamıştı.

Öğretmen çıkacak Neşe belliki evlenmek istemiyordu ve intiharı aklına koymuştu.

Tüm gün yas içinde geçirip ne yapacaklarını düşündüler.

Evde tamda yas havası varken evin muzuru, en küçüğü açtı kapının kilidini.

"Hey kimse yokmu ya" diye seslendi.Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde koltukta büzülmüş ,iki gözü iki çeşme ağlamaktan gözleri kızarmış Şehriye hanımla elindeki kağıda dalıp dalıp giden Hüseyin beyi gördü.

"Noldu ya hiç sesiniz çıkmıyor" dedi.

Babası sessizce uzattı elindeki kağıdı ve" ablan yazmış napacağız bilemiyoruz" dedi.Cümle biter bitmez Şehriye hanım koyuverdi yine gözyaşlarını.

Merakla eline aldı kağıdı ve bir çırpıda okudu.
Kısa süren bir kararsızlık anıyla

"bunamı üzüldünüz siz yahu" dedi.

Daha ne olsun diye sert çıktı Şehriye hanım.
Ablan ölümü düşünüyor sen bunamı üzülüyorsunuz diyorsun.


"İyide anne" dedi ufaklık "bunu ablam yazmış olamaz zira bu şarkı sözü.Candan Erçetin söylüyor bunu ya inanmazsanız dinleteyim " ;)

Yalan (BiCiR.com) - Candan Ercetin

15 Ağustos 2008 Cuma

Love in the Afternoon-Nothing Hill (Sobe 2)

Beni sobeleyen Çınarım,

"eee bu ne hadi madem film yazdın 3 taneye tamamlasaydın" demiş.Çınarım seni kırarmıyım hiç:)

O zaman 2 numara geliyor : Love in the Afternoon
1957 yapımı bir film.Başrollerde güzeller güzeli Audrey Hepburn ve Gary Cooper var.

Gary sürekli dünyayı dolaşan ve her gittiği yerde bir sevgili bulan çok zengin bir adamdır.Aundrey ise bir dedektifin kızıdır.Dedektifin bir müşterisi karısını takip ettirmek ister ve sonunda çok sinirlenerek Garyi öldürmeye gider.Ancak Aundrey ondan önce davranarak Garynın hayatını kurtarır.Bu olay Gary için sıradan bir olaydır ancak Aundrey aşık olmuştur bir kere.Bence tam bir romantik komedi.

Hatta sanıyorum bu filmin Türk versiyonuda var dedektif babayı Münir Özkul, Aundreyı ise Türkan Şoray canlandırıyordu.Ancak erkek oyuncuyu hatırlayamadım bir türlü.


Ve 3 numara Notthing Hill


1999 yapımı filmde başrolleri Julia Roberts ve Hugh Grant paylaşıyorlar.Konusu ise dünyaca ünlü bir kadın oyuncuyla ona aşık olan sıradan bir kitapçının aşkı.

Beni filmde ençok etkileyen yerlerden biriyse fonda çalan şarkı eşliğinde Hugh Grantın yürüdüğü sahnedir.Pazar yerinde yürür ve mevsimler değişir.Yaz sonbahar kış ve ilkbahar.Zaman bu güzel müzikle gerçektende su gibi akmaktadır.

Güneş o yokken yüzünü göstermesede :)

sevgilerimle...

14 Ağustos 2008 Perşembe

Sobe-Aşk Hikayesi (Selvi Boylum Al Yazmalım)

Sevgili Çınar beni en etkilendiğim üç aşk romanını yazmam için sobelemişti bir süre önce.Düşündüm taşındım hatta düşünmeklede kalmadım(zira bir sonuca ulaşamadım) kütüphaneyi alt üst ettim ve belkide hiç farkında olmadığım bir gerçekle ilk kez karşı karşıya geldim ki ben aşk romanı okumamışım.

Yani şimdi düşünüyorum galiba pekde ilgimi çekmemiş.Ancak ben bu sobeye beni en çok etkileyen bir aşk filmiyle cevap vermek istedim

"Selvi Boylum Al Yazmalım"



Konusunu aslında herkes bilir.Belki aranızda benim gibi en az 20-25 kez seyredip replikleri bile ezberleyenler vardır ama olsun.

Asya (Türkan Şoray) oturduğu köyün yakınlarında yapılmakta olan bir baraj inşaatında çalışan İlyas' a (Kadir İnanır) aşık olur ve kaçarak evlenir.Başlangıçta herşey iyidir, hoştur ,tozpembedir.



Ama olmaz bir gün kucağında bebeğiyle Asya'yı terkedip gider İlyas.Asya çaresiz ne yapacağını bilemez ve düşer yollara.Yolda Cimşit'le(Ahmet Mekin) karşılaşır ve bir süre onun yanında misafir sonrada eşi olur.Yıllar yılları kovalar,Samet büyür Cemşiti baba bilir herşey yolundadır taki birgün Cemşit yakında kaza geçiren bir kamyon şoförünü eve getirene dek.

O kamyon şoförü İlyastır ve hala Asyaya aşıktır.

Bundan sonrası Asyaya kalır.Ya duygularıyla hareket edip yıllar evvel aşık olduğu kalbinin derinliklerinde hala unutmadığı adamla yoluna devam edecektir ya da sevgisini emek emek işleyen, güven veren, zor günlerinde kendisine destek olup yanında olan ve Asyanında sevgisini kazanan Cimşit olacaktır tercihi.

Zavallı Asya ne yapacağını bilemezken Samet doğru yolu gösterir ona tüm saflığıyla.
Ve film şu cümle biter " Sevgi neydi? Sevgi emekti.."



Türkan Şoray tüm güzelliği,Kadir İnanır en yakışıklı,Ahmet Mekinin en olgun haliyle filmdeydi.Ve müziği elbette.Bilemiyorum belki tüm güzelliklerin bir arada olması belkide sonunda gerçekten sevginin kazanması,Asyanın sevgiyi seçmesi beni bu derece etkilemiştir.

Ama düşündüm beni en çok etkileyen aşk hikayesinin sadece bu olduğuna karar verdim.


Bu filmden ve Türkan Şoray dan bahsetmişken sevgili sultanın nasıl Türk sinemasına girdiğini biliyormusunuz bilmem ama ben okuduğumda çok şaşırmıştım.


Türkan Şoray filmlere ve sinemaya çok aşıktır.15 yaşındadır.Aynı sokakta oturduğuEmel Yıldız'la(Emel abla) bir gün onunda oynadığı bir filmin ( Köyde bir kız sevdim-1960) setine gider.Filmin yönetmeni Türker İnanoğlu sette Türkan Şorayı görür ve çok etkilenir.Hatta çekilen tüm karelerin tekrar çekilmesinide göze alarak Emel Yıldızın rolünü ona teklif eder.Türkan Şoray aslında pekde arkadaşlığa yakışmayan bu teklifi hiç düşünmeden kabul eder ve film baştan çekilir.


O gün Türkan sultanın rolünü çaldığı Emel ablaysa bugün Panter Emel olarak yinede ünlenmiş bir şahsiyettir.




Doğduğun Gün

Geçenlerde sevgili İlham Perisi sayesinde ismimi didiklemiş 1397. olmuştum:)
İsmimle alakalı anlamı dışında her türlü bilgiyi bulduğum bu sayfadan sonra dün bir arkadaşım maille bana doğduğum günü didikleyen bir site göndermiş.
Ee madem ismimizi didikledik ,bir de doğduğumuz gün haftanın hangi günüymüş, o gün dolar kaç paraymış, ekmek kaç kuruşmuş, gazetelerde manşetler neymiş, o gün en popüler şarkılar neymiş bakalım dedim.Baktım öğrendim.
Merak edenler buyursunlar efendim doğduğun gün

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Yolculuk



Aslında daha önce yazdığım gibi Fethiye ' ye gitme planları yapıyorduk bu sene.Ama olmadı Fethiye'ye gitmek bu senede kısmet değilmiş dedik ve bir düğün haberiyle beraber apar topar Belekte bulduk kendimizi.

Gidiş yolculuğu çok keyifli geçti.Yola çıkmadan ben istekler üzerine bir cd hazırlamıştım zaten,birde tarkan kasedimizde olunca eksik pek birşey kalmadı müzik adına.Arabanın içi buzluk,Doğanın oyuncak, yatak, eşya, çantalarıyla dolu olduğundan nerdeyse ayakta gitmek zorunda kaldık ama mutluyduk.

Uzun bir yolculuktan sonra sevgili Koza'nın eşi bizi Antalya otogarının önünde karşıladı.Labirente benzer upuzun bir yoldan sonra kendimizi Micimim(Kozamın ablası,dolayısıyla benimde ablam olur kendileri) o güzel evine atabildik.Akşam imece usulu düğüne hazırıktan sonra yine düştük Antalyanın labirent yollarına(ben yollardan hiçbişey anlamadım çok karışık geldi bana)

Düğün eşimin askerlik arkadaşınındı ve gelin muhteşem güzellikteydi.Elle çizilmiş gibi güzel bir yüzü ve hoş bir havasıda vardı.Ama damatta her zamanki gibi güleryüzlü ve sevimliydi.Dolayısıyla çok yakışmışlardı ve kızımla ben onları hayranlıkla izledik.Ne diyelim Allah mesut etsin.

Düğünden ayrıldık ve yaklaşık 1,5 sayfa süren adres tarifiyle evin yolunu bulduk.

Ertesi gün sabah kahvaltısı için yolu Antalyaya düşen herkesin bence görmesi gereken bir yerdeydik "Melek Hanımın Çiftliği"

Doğanın içinde sıcacık insanlarla dolu çok güzel bir yerdi.Yan taraftan akan köprülü nehri, ağaçlar arasında yeşilçam çardağında ağırlandık.Çocuklar keyiflenirken zaman zaman Koza ve ben zaman zaman babalar çıkardı tadını bu güzel yerin.Hatta bir ara iki tavşan yürek(Koza ve Ben ) metrelerce yüksekteki bir ağaç evine bile tırmandık.Manzara çok güzeldi.Kötü olan tek şey karşılardan gözüken ve hala söndürülemeyen orman yangınının dumanlarıydı :(

Aynı gün otele geçtik ve sonrası malum.

Dönüş yolculuğumuz ise farklı bir yoldan oldu.Dönüşte Konya yolunu tercih edip 1 yıldır göremediğimiz çok sevgili aile dostlarımıza uğradık.Zaten Doğa Konyadan çıkışta uyuyup sokağa girene dek uyanmadığından oldukça sessiz ve fısıltılı bir yolculuk oldu :)

Ve şükür şimdi evimizdeyiz.

Tatil her zaman güzel,her zaman kısa,her zaman az...



AWAKE-ANESTEZİ


Tatile çıkmadan bir gece evveli valizleri kapatırken aklıma bir önceki filmi ararken aralardan çıkan "Gabriel" isimli film geldi.Alırken satan adam Cebraille ilgili bir film olduğunu söylemişti diye hatırladım Kedibey filmi sorduğunda.
Ama klasik biz ve filmler şeklinde film başlar başlamaz bir gariplik olduğunu ve filmin aslında o film olmadığını anladık.Eee dahamı anlamasaydık değilmi kocaman AWAKE-ANESTEZİ yazısı belirmişti ekranda : )
Bu terslık aslında hoşuma gitmedi desem yalan olur.Çünkü bir önceki filmde Diloyum bu filmi öven bir yorum bırakıp benide meraka düşürmüştü.
Konusunu biraz anlatıp başladık filmi izlemeye.
Film 22 yaşında çok başarılı annesiyle birlikte yaşayan,kalp nakli bekleyen bir işadamının büyük aşkıyla ve annesinin ısrarlarına rağmen sevdiği kızla evlenmesiyle başlıyor.
Evlenmelerinin hemen ardından yıllarca beklenen kalp bulunuyor ve adamımız ameliyata giriyor.
Ameliyat ekibi son derece güvendiği sevdiği dostları diyebiliriz sanırım.Ancak anestezi uzmanı olarak hiç tanımadığı biri geliyor ve olaylar başlıyor.
Hastamız ameliyat esnasında 'anestezik fakındalık' adı verilen bir durumu yaşıyor.
Yani eksik yapılan anestezi sonucunda dışardan anestezinin etkisi altında gibi görünmesine rağmen operasyon sırasındaki acıda dahil tüm olup biteni duyuyor ve hissediyor.Ve asıl olaylarda bundan sonra başlıyor.
Filmin sonunda vay be annelik böyle bişey iştededim doğrusu ve bazı yerleri şaşırarak bazı yerleride ağzım sonuna kadar açık izledim.
Hatta koltukta uyuklamaya başlayan kedibey bile filmin sonunda gözleri açık uykusuz yorum yapıyordu.
Kesinlikle tavsiye edebileceğim harika bir filmdi.izleyin derim :)
fragmanı burda

12 Ağustos 2008 Salı

Dönüş




Gideceğimi şöyle böyle yazdım aslında ama istemiştim ki giderken ben gidiyorum yazabileyim.Olmadı.


Ben geldim diye yazayım bari.


Aslında dün başladım işe ve fırsat buldukça tatildende izledim herkesi ama yazdım ama yazamadım bişeyler.


Şimdi dönmüşken nerden başlayacağımı bilemedim.


Şimdilik merhaba bari diyim dedim.


Merhaba o zaman yeniden...