31 Mart 2010 Çarşamba

İçimde Çok Neşeli Şarkılar Çalıyor Bu Sabah :)



Günaydıııın :)
Humpty dumpty ve benden kocaman merhaba size.
Uzun zamandır soğuk devam eden Ankara havası bu sabah itibariyle yüzünü gösteren güneşle sıcacık olmaya başladı bile :)
Artık bahar olduğundan mı böyleyim yoksa ben böyle olduğum için mi bahar bilemedim ama herkesin yazdığı gibi bir kıpır kıpır olma hissi var bugün benim içimdede. Bunda acaba İzmir'e gidiyor olmam da etkili olabilirmi diye düşünüyorum :)
EVEEEEEET :)
Uzun yıllardır plan yapıp gidemediğim bir şehre Kedibey sayesinde 2 hafta sonra gideceğiz.
Mutluyum mutlusun mutlu :)

18 Mart 2010 Perşembe

Asabi!

Bu sabah kahvaltı haberlerinde gördüğüm o öğrencilerin itildiği kakıldığı yerlerde sürüklendiği ve darp edildiği tüm görüntülerden utanıyorum ve gerçekten eshefle kınıyorum.(Çokda umrumuzdaydı diyenler olabilir bu da benim umrumda değil).
O öğrencilere hak veriyorum.Çünkü burdan şehre, eve, ya da herhangi bir yere, belli saatler dışında gitmenin ,hele sınavınız varsa, hele azcık rahatsızsanız ya da ulaşıma cebinizdeki paranın oldukça büyük bir kısmını veriyorsanız nasılda zor olduğunu biliyorum.
Umarım o polisler bu tür davranışları, eylem yapıp haklarını arayan üniversite öğrencilerine göstermeyi bildiği kadar, üstlerine molotof kokteyli fırlatan taş atan bazı insanlara da göstermeyi bilir diye tüm sinirlerimi bırakıp çıkıyorum.
Hadi hoşcakalın

15 Mart 2010 Pazartesi

Haftasonu

Haftasonu yine dinlenmeden uçtuuuu gitti.
Eski iş yerinde bir arkadaşım vardı pazartesi sabahları zor atardı kendini odaya.Derdiki "oh gözünü seveyim pazartesi azcık dinleneyim" :))
Aynen öyle oldum bende.
Şu gün,para toplama,işlerinden, hiç anlamam ,bana pek de mantıklı gelmez.Her ay sen belli miktarda para götür , sonra toplansın geri sana gelsin.Komik aslında.Değişen ne oluyorki???
Komik dedim ama benimde günüm var:))
Hehe :),evet hemde bebekliğimi bilen çok tatlı 9 hatunla :)
Annemin iş arkadaşları.İlk işe girdikleri yıllardan beri arkadaşlar.Emekli olmalarının üstünden bile 15 sene geçtiğine göre demekki oldukça eski arkadaşlar.Dertleri para değil.Her ay bir bahane ile görüşmek.
Bizde bu kışın bir kısmını annemlerde geçirince hadi dediler sende gel nasılsa burdasın.
Olur dedim bende.Şimdi her ay birindeyiz.Benim sıram geçti bile :) Gün parası ile perde yaptıran hatunlar grubuna girmek istedim ama gün param perdeye kısmet değilmiş :P
Neyse efendim ,haftasonum günüm vardı yani.Acayip keyifli oluyor aslında benim içinde.Bir kere hiiiiç dedikodu falan yok.Aksine herkes indirimlerden,gittikleri filmlerden ,yeni tariflerden,örgü modellerinden,politikadan falan konuşuyorlar.Aslında sayelerinde nerde ne varmış,o nasıl pişermiş,hmmm bu model güzelmiş annem bana da örsün gibi faydalı bilgiler ediniyorum.Doğa'da alıştı.Babasına her seferinde gün arkadaşlarından bahsediyor:)
Gün öncesi annemler gün sonrasıda kayınvalidemlere gidince Cumartesi hooop uçtu gitti
Pazar sabahı şişmiş bir boğazla yatakdan kalkamadım.Baba kız kahvaltı yapıp oyun oynarken bende öylece yattım kaldım.Sonra onlar yine baba-kız bale kursunun yolunu tutunca kalkıp dönünce yesinler diye bir şeyler hazırladım ve yine yattım.
Hmmm aslında şimdi yazarken farkettim ki dün ben bütün gün yatmışım.Peki o zaman neden hala yorgunum ??
İyi haftalar :)

9 Mart 2010 Salı

The Prestige(2006)

Angier ( HUGH JACKMAN )ve Borden ( CHRISTIAN BALE ) iki ortak sihirbazdır.Her ikisi de yeteneklidir ve birlikte çalışmaktadırlar.Ancak en önem verdikleri oyunlarından birinde Angier karısını kaybedince aralarında karşı koyulamaz bir rekabet ve nefret başlar.Her biri diğerini alt etmek ve en iyi olmak için çabalar bu yolda her şeyi mübah bilir..Oyun ve yarış o kadar büyür ki sonunda her ikiside artık akıllarının alamayacağı noktaya gelmişlerdir.

Film inanılmaz güzeldi.

Finale doğru tam da ,"anladım böyle olmuş" derken siz, bambaşka bir yerden, bambaşka bir şeyler çıkıyor ve film sizi her şekilde şaşırtmayı başarıyor.

Filmde anlatılana göre sihirbazlık numaraları üç kısımdan oluşuyor.Vaad,oyun ve prestij.

Film kendi finalini ,yani prestij sahnesini ,çok etkileyici bırakıyor.

İzlemediyseniz mutlaka izleyin derim.

Barselona( Las Ramblas& Akvaryum& Çikolata Müzesi)



"L’Aquàrium" Barselona Vell limaninda bulunan oldukça büyük bir akvaryum.Barselona'ya gittiğimiz ilk gece ,görüp aradan çıkarmak istemiştik.Ancak kapıdaki görevli ,kapanışa 1 saat kaldığını ve tamamını istediğimiz gibi gezemeyeceğimizi söyleyince, bir sonraki gün daha erken bir akşam saatine tekrar gezmeye karar verdik.
Oldukça büyük.Girişte büyük akvaryumlar, içerisinde çeşit çeşit balık,yengeç,ahtapot ve bilumum deniz hayvanı görebilirsiniz.Yukarda bir tanesi size şov yapıyor zaten :). Sonrasında 80 metre uzunluğundaki bir tüp tünele giriyorsunuz ve etrafınıza çeşit çeşit balıklar...Köpekbalıkları,vantuzlar,aybalığı,bildik bilmedik tanıdık tanımadıkbir sürü balık :)Ben ağzım açık bir sağa bir sola yalpalana yalpalana izledim durdum.En anlamadığım 2 koca yüzgeci olduğu halde onları hiç kıpırdatmadan sakin sakin yüzen ifadesiz aybalığı olduki ,korktum kendisinden hatta :)Akvaryum gezisi sonunda kocamaaaaan bir mağaza sizi bekliyor.Çocuklar için akla zarar bir yer.Çeşit çeşit deniz hayvanı oyuncağı,kitabı,puzzle'ı,yastığı ,kupası vs...vs....
Akvaryumdan çıkınca marina boyunca yol alıp isterseniz denize karşı oturabilirsiniz.Bu arada çikolatalı bisküvi yemenizi kesinlikle tavsiye edebilirim :)
Marinadan iç tarafa doğru Kolon heykelini geçip yürüyünce Barselona'nın en ünlü caddesi size merhaba diyor.Las Ramblas.

Las Ramblas üzerinde 3 tane metro istasyonu var.Biri sahil ucunda, diğeri tam cadde ortasında, sonuncusuda caddenin diğer ucunda.Dolayısıyla Las Ramblasa ulaşım metroyla inanılmaz kolay.Cadde, üzerinde alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar,yemek ya da tapas yiyebileceğiniz restoran, tapas bar yada küçük büfeler,tiyatrolar ve canlı heykellerle dolu.

İspanyolla yemek yemeye bayılıyorlar.Kutsal öğle yemekleri ve gece saat 10 da başlayan akşam yemekleri buna en güzel örnek.Yemek yemek onlar için son derece özel.Özellikle akşam yemekleri için buluşup birlikte vakit geçiriyorlar.Bu nedenle dünya üzerinde kişi başına düşen en çok restorant sayısının İspanyada olduğu söyleniyor.

Barselona'da, deniz ürünleri seviyorsanız, aç kalmanız mümkün değil.Hiç olmadı gözünüzü kapatır paella yersiniz(ben yiyemedim ki o kadar da denizden ne çıksa yerim diyorum ama!) safranlı pilavın içine denizden ne çıksa koymuş pişirmişler.Ben oldukça sulu buldum, gözüme hoş gelmedi yemedim.Ama Paella Oviedo bölgesinde daha kuru yapılıyormuş ,belki ilerde, Oviedo'da deneme fırsatım olur(mesaj yerine ulaştımı acaba:P)

Yine Las Ramblas üzerinde La Boqueria adında bir pazar yeri var.Bu pazarda yok yok diyebilirmiyiz.EVET.

Çeşir çeşit çikolata ,bonibon standları,

rengarenk meyve standları,
denizden çıkan herşeyi bulabileceğiniz standlar ve

alışveriş yaparken çok yorulduysanız,tıkır tıkır alışveriş arabanızı sürüyerek, gidip oturup birşeyler yiyebileceğiniz, içebileceğiniz ,sohbet edebileceğiniz tapas barlar.

Yine bu bölgeden çok uzaklaşmadan gidilebilecek bir kaç müze daha var.Bunlardan biri Picasso müzesi.Ucu bucağı görünmeyen kuyruğu nedeniyle içeriye girmekten vazgeçtiğimiz ama aklımızın kaldığı.Bir diğeri çikolata müzesi.Aslında sıralamayı şöyle yapabiliriz.Las Ramblas Picasso müzesi ve en uçta çikolata müzesi.Çikolata müzesinin kokusu harikaydı bir kere.Girişte(eğer sadece bakıp çıkacaksanız) çeşit çeşit çikolataların tadına akabileceğiniz kocaman bir cafeside var.İçerisi ise çocuklar için ve çikolata sevenler için çıldırtıcı kesinlikle.Sustum resimler anlatsın :))




Ve son olarak Barselonadaysanız bir Flamenko göstrisi izlemelisiniz.Biz turun ayarladığı gösteriye gitmeyi özellikle istemedik.Çünkü inanılmaz fahiş bir fiyatı vardı.Las Ramblas'da yürürken elimize bir el ilanı tutuşturdular ve şans işte hep turistin yanındamı olur karrdeşim :))
Opera Flamenco!! ve muhteşem bir gösteriydi hemde bize söylenenin yarı fiyatına hemde profesyonel sanatçılardan.Yani bir seçenek olsun diye yazayım dedim :)Gösteri esnasında resim ya da videoya çekmek fırsatımız olmadı tabii ama allahtan internet sitesi diye bişey var :) TIK

Sanırım Barselona ilgili yazacaklarım bu kadar, bir tek Dali müzesi kaldı onu da sonra yazayım artık :)

Sevgiler



















Barselona(Gaudi)

Barselona deyince akla ilk gelen isim "ANTONİ GAUDİ".
İnanılmaz bir sanatçı....1852-1926 yılları arasında yaşamış.Modernizmin öncülerinden.
Gaudi Barselona doğumlu.Tam ve koyu bir Katalan.Eserlerini Barselona'nın her bir köşesinde,sokağında ,caddesinde görmek mümkün.

En büyük ve en ihtişamlı eseri tabii ki daha önce bahsettiğim "Sagrada Familia". Ömrünü verdiği fakat bir kaza sonucunda öldüğü için tamamlayamadığı katedral.


Bunun dışında Barselonada Gaudi'nin iki evi var bunlardan biri "La Pedrera" (taş ocağı) diye de adlandırılan "Casa Mila" yani "Mila evi".

Gaudi bu evi zamanın en ünlü dullarından biri ile evlenen Pere Mila için inşaa etmiş.Bu gün insanı masallar diyarındaymış hissi veren bu bina "Unesco'nun Dünya Mirasları" listesinde yer alıyormuş.
Yine masallardan fırlamış hissi yaratan bir başka evi ise Casa Batllo. Casa Batllo'nun yapımını zamanın oldukça zenginlerinden biri olan bir tekstil tüccarı istemiş.Bina yeni değil.Eski ve sıradan bir bina Gaudi sayesinde kremalarla süslenmiş müthiş bir doğum günü pastasına dönmüş bence :)


Guell ailesinin kendi ihtişam ve güçlerini göstermek için Gaudi'den yapmasını istediği bir parkta sıra."Park Guell".Biz park Guell'e giderken, uzun zamandır yokuşlarda Kedibey'in hayalini kurduğu bir şeyle karşılaştık.Yürüyen merdiven."Hehe bunu ben düşünmüştüm bak valla" dedi güldük :) Kendimize hatıra resmi bile çektik :)Dönüşte doğru istasyonda metrodan indiğimize oldukça çok dua ettik.Zira diğer istasyonda inse imişiz gülerek ve sağa sola bakarak çıktığımız bu yokuşun bin beterini tırmanmak zorunda kalacakmışız.Neymiş Allahın sevdiği kuluymuşuz ;)


Park Guell'in içinde hala Guell ailesine ait ancak kullanılmayan bir evde var.

Park Guell oldukça büyük bir alana sahip ve yine Gaudi'nin tasarladığı çok keyifli bir girişe sahip.




Sanki krema ile süslenmiş çatılarıyla yanyana duran iki bina park Guell'in ana girişi.Bu binaların biri kartlar magnetler ve hediyelik eşyalar bulabileceğiniz bir dükkan haline getirilmiş.Diğeri boş.Bu girişten girip dümdüz devam ettiğinizde Gaudinin o ünlü mozaik kertenkelesi sizi karşılıyor.Şansınız varsa, ortalık çok kalabalık değilse,kendisi müsaitse bir fotoğraf çektirmeniz mümkün bile olabilir :)

Merdivenleri tırmanıp tavanı yine mozaiklerle kaplı ,sutunlu bir kata çıkıyorsunuz.İçerisinin akustiği muhteşem olduğundan sanırım :) her bir köşesinde çeşit çeşit müzisyene rastlamak ve hoş dakikalar geçirmek mümkün.Ayrıca her biri kendilerine ait cd'lerini sattıkları için beğendiklerinizden alma şansınada sahipsiniz.(Burada birazdan HANG'tan bahsedeceğim bilen varmıydı ben Park Guell de keşfettim kendisini)

Parkda dolaşmaya devam ettiğinizde Gaudinin kendisi için yaptığı ve bir süre yaşadığı bugün müze olarak gezilebilen evini görebilirsiniz.Ben özellikle alt taraftan merdivenlere çıkılan ağaçlı girişine bayıldım.

Ve şimdide az önce akustiğinin güzelliğinden bahsettiğim alt katın üstüneyiz.Bu meydan her türlü organizasyon yapımı toplanmalar için tasarlanmış bir meydan.Meydanın etrafının tümü krema dolaştırılarak yapılmış havasında banklarla çevrili.Ayrıca bu banklar oldukça rahat.Oturup uzun uzun şehri ve veya denizi seyredebilirsiniz.
Bu meydanda çeşitli pandomim sanatçılarına da rastlayabilirsiniz.Misal aşağıdaki amca ve yine resimde arkada kalmış olan br flamenko sanatçısı vs...vs...

Gelelim HANG'a .Hang Bern dilinde "el" anlamına gelen bir kelime imiş.Tamamen çelikten yapılan ,ufo şeklinde, üzerinde çeşitli şekil ve büyüklüklerde oyukları olan bir enstrüman.Bu oyuklara el ve parmaklarvurularak çalınıyor.İlk defa 2000 yılında üretilmiş.Bizdeki cd'nin üzerinde vibraional relaxation music yazıyor ama hipnotizma müziği olarak da tanımlamışlar internette.Dinlemesi çok keyifli.Sakin sakin sakin bir dere kenarında oturmuş dinleniyorsun hissi yaratıyor insanda.
Bir tık daha :)

Not:Bu postta yer alan Casa Mila ve Casa Batllo resimleri dışında kalan tüm resim ve videolar benim tarafımdan çekilmiştir.
Casa Mila ve Casa Batllo da resim çekme fırsatım olmadığı için resimler internetten alıntıdır.Bilginize










7 Mart 2010 Pazar

Barselona(Montjuic Tepesi&Kolon)

Yine ilk gün, sadece kısa bir süre şehri görmek için gittiğimiz ,fakat daha sonra kalesini görmek için tekrar ziyaret ettiğimiz ,"Montjuic Tepesi'nde" sıra :)
"Montjuic" kelime anlamı olarak "Yahudi" demek imiş.Eskiden bu bölgede Yahudiler yaşadığı için tepenin adı "Montjuic Tepesi" olarak kalmış.Bu tepeye çıktığınızda tüm şehri genel olarak görme imkanınız var.Eskiden pek de rağbet görmeyen bu tepe, şimdilerde kentin en büyük eğlence parkına, olimpiyat köyüne, bir çok büyük ve önemli müze ve galeriye ev sahipliği yapan oldukça önemli bir bölge.

Bir sonraki Montjuic ziyaretimizde biz taşıt olarak teleferik kullanmaya karar verdik.Kesinlikle tavsiye ederim :)
Teleferikle direk olarak Montjuic kalesine kadar çıkabiliyorsunuz.Kalenin tepesinde gezerken inanılmaz deniz manzarası ve yine tüm şehir manzarasını izleme şansınız var.


Kaleyi gezerken yorulursanız diye dinlenip kahvenizi içebleceğiniz cafelerde kalenin iç tarafında sizi bekliyor :) (tur rehberi gibi oldu)






Montjuic'ten sonra bahsetmek istediğim bir başka yerde Kristof Kolomb'un heykeli. Barselonanın en ünlü caddesi Las Ramblas 'ın sonunda yer alan Kolomb'un heykeline İspanyollar "Kolon" diyorlar. Bu heykel 60 metrelik bir sütun üzerine inşa edilmiş.Bu sütunda yine asansörlü ve ziyaretçileri bu asansörle en tepeye kadar çıkabiliyorlar.Ancak asansör Kasım ayı sonunda kapanıyor ve ilkbahar aylarında tekrar açılıyor.


Genel olarak Barselona ile ilgili bir kaç şey söylemek gerekirse; Barselona İstanbul'a benzetilebilir.O kadar hareketli,o kadar keyifli ve bir o kadar da karışık :)


Yani her milletten insan orada.Gezmek görmek isteyebileceğiniz bir sürü yer, bir sürü şey var hepsine gidebilmekse kısıtlı zamanda sanırım pek mümkün değil.Çünkü nereye giderseniz gidin uzun, upuzuuuun sıralarla karşılaşıyorsunuz.Sabredip amacınıza ulaşmanız gerekiyor yani.


Biz ulaşım olarak metro ve tramvay kullandık.Eğer nokta atışı yapacaksanız(yani gideceğiniz yer belliyse, kesinlikle bu yolu tavsiye ederim).Çünkü bir kere trafik derdinden sizi kurtarıyor.Ve gitmek istediğiniz yere en kısa zamanda götürüyor.Ayrıca oldukça ekonomik.T10 dedikleri biletlerden alırsanız belli sürelerde ikinci kez kulanma hakkınızı saklı tutuyor ve fiyatları da oldukça iyi. Ama hava güzelse ve siz yolumuzun üstünde ne varsa onu gezelim vaktimiz var nasılsa diyorsanız o zaman hop on hop off otobüsler var ki onlarda günlük bilet alıyorsunuz(sanırım onlar T10lardan biraz daha pahalı) tüm gün boyunca istediğiniz kadar inip binebiliyorsunuz.


Şehre ait planları ,haritaları,metro hatlarını gösteren haritaları bulmak çok kolay.Metro ve tramvayda benim en çok hoşuma giden şeylerden biri gelen hattın ne olduğunu ve kaç dakika sonra geleceğini DOĞRU gösteren tabelalar oldu.Böylece kendinize aynı güzergah üzerinden farklı programlar yapabilme ve boşuna beklememe fırsatı veriyordu.



Devam edeceğim :)


6 Mart 2010 Cumartesi

Barselona (Sagrada Familia)

İstanbul'dan 3,5 saat süren yolculuktan sonra Barcelona havaalanına indik.Tur şirketinin aracı, bizi öncelikle bir şehir turu yaptırdı.Bu turda, şehrin genel olarak görülebilir tüm yerlerini görmek ve belkide kendince bir gezi planı hazırlamak oldukça mümkün.

Bu tur sırasında Sagrada Familia'yı görüp aradan çıkarmayı tercih ettik biz.Aslında belki içini de gezmeliydik ama Barcelona da gezmek isteyeceğiniz öyle çok yer var ve eğer zamanınız azsa bazen tercihler yapmak zorundada kalabilirsiniz.İnanılmaz kuyruk nedeniyle biz içeri girmemeyi tercih ettik.
Sagrada Familia şehrin en önemli sembolü.Gaudi tarafından yapımına başlanmış fakat Gaudi'nin ölümünden sonra yine onun tarzı örnek alınmaya çalışılarak inşaatına devam edilmiş ve hala da devam edilmekte olan bir kilise.Sagrada Familia halk arasında bitmeyen kilise olarak da biliniyor.Hayatı boyunca Gaudi tüm parasını bu kilise için harcamış.Şimdilerde ise yapımı için gereken tüm parayı neredeyse sadece ziyaretçilerinden elde ediyormuş.

Sagrada Familia 2 ana cepheden oluşuyor."Doğum cephesi" ve "Çile cephesi."
"Doğum cephesi" kilisenin en fazla tamamlanmış cephesi.İsa'nın çocukluğu ve Kutsal doğumla ilgili birçok figürü üzerinde taşıyor.Bir başka özelliğide umut,inanç ,uzun ömür gibi anlamları olduğuna inanılan çınar ağacınında yine bu cephede kullanılmış olması.

"Çile cephesi", Doğum cephesinin tam tersi yönünde.Bu cephede acılı ve ürkütücü tanımlamalar ve heykeller var. Yukarda kilisenin bitmiş halinin maketinin resmi var.Bu makete bakarsanız görünen 4 büyük kule dört incil yazarını , tamamlanması beklenen 12 diğer kulede havarileri temsil etmekteymiş.

Bu kulelerden biri asansörlü kule olarak geçiyor.Yanlış hatırlamıyorsam bu kule Doğum cephesi yönünde ve asansörle belli bir yüksekliğe kadar çıkabiliyorsunuz.

Biz Sagrada Familia'nın içine girmemeyi tercih ettik.Çünkü gerçekten inanılmaz!!! bir sıra vardı.Ama gezmek istediğiniz tüm yerleri gezebilecek kadar vaktiniz varsa mutlaka gezilmeli elbette .

Bu arada Sagrada Familia yakınlarında olduça dikkatli olmak gerekiyor.Aslında güvenlik açısından Madrid'le kıyaslandığında Barselona yunmuş yıkanmış bir şehir olmasına rağmen,Sagrada Familia etrafı yankesicilerle dolu.

5 Mart 2010 Cuma

Deli Deli Olma(2008)


Efendim bu film bana Kedibey tarafından uzun zamandır tavsiye ediliyordu.Geçen akşam eve dönerken bulduk ve aldık.
Uzun zamandır izlediğim en güzel filmlerden biriydi desem yalan olmaz. Öyle sıcak öyle komik öyle hüzünlüydü ki. Ağlaya ağlaya bitirdim filmi.
Tarık Akan'ı oldum olası pek severim zaten, Şerif Sezer'de ,uzun zaman önce kendisine hayran olduğum bir oyuncu gerçekten , ama ben film boyunca Alma'ya bayıldım demek istiyorum.
Film Kars'ın bir köyünde geçmektedir.Yıllar evvel Mişka ve ailesi Rusyadan göçe zorlanarak bu köye gelirler.Değirmencilik yaparlar fakat yıllar sonra kimsenin değirmene ihtiyacı kalmayınca Mişka oldukça düşkün hale gelir.Mişka 70'li yaşlarında düşkün ve ailesindeki herkesi kaybetmiştir.
Köyün huysuz mu huysuz herkesin korktuğu ve kızdırmamaya çalıştığı Popuç ise ,Mışka'dan nefret etmekte ve onu köyde istememektedir.
Popuç köyde 2 torunu ,oğlu ve gelini yaşamaktadır çok ama çok huysuzdur.Tüm köy ise bu huysuz kadın ile ,şekermi şeker Mişka(yeke kişi) arasında sıkışıp kalmıştır.
Popuçun küçük torunu, Alma ,müziğe inanılmaz yeteneklidir.Öğretmeni bunu farkeder ve Alma'yı konservatuar sınavlarına sokar.
Alma ve Yeke kişi arasındaki o huzurlu ,büyük, dede- torun sevgisi,Yeke kişinin "bir sarmaşık olsaydım sıkıca tutunsaydım bir yere " diye başlayan hüzünlü melodisi, Popuç ve Yeke kişinin büyük sırrı.....
Sıcacık çok güzel bir filmdi.
Deli Deli Olma benim en sevdiğim filmlerden biri oldu,durup durup izlemek istediğim....

3 Mart 2010 Çarşamba

Hu Hu Ben Geldim :)

Nasıl anlatsam nerden başlasam hımmmm diyesim geldi :)
Farkındayım önce kaçak güreştim,alıntılar ,sözler,.... bir süre sonra tamamen sesim soluğum kesildi.
Önce soranlara söyleyim :) "12" biteli çooook oluyor :)
Babamız geldi. Çekirdek ailemiz tamam.Aman Allah başka ayrılık vermesin ama, bu ayrılık , özellikle son zamanlarda bizi çok zorladı.Doğa inanılmaz krizlere girdi, sanki bizim kız gitti yerine başka bir Doğa geldi.Hani hep derler ya yalnız çocuk büyütmek zor diye.Gerçekten çok ama çok zormuş.Yalnız çocuk büyüten herkesi tebrik ederim.
Babamızın gelişinden sonra bir hafta maaile tatil yaptık.Öyle bir yerlere gitmedik ama zaten 4 aydır evden uzak olduğumuzdan hep evdeydik hep evdeydik :)
Babamız gelmeden evvel ananneyle eşyaları taşıyıp,temizlik yemek gibi işleri hallettiğimizden, evde bize yapacak tek iş Dodikle oynamak, uyumak uyanmak, yemek, içmek oldu :) "TATLI HAYAT".
Dodık hanım dört gözle babasıyla beraber gitmek istediği Kurbağa ve Prenses filmine gitti. Arada ben de istediğim filme gittim elbette ;)
Görüşmeyeli çok kitap okuyamadım doğrusu.Okuduklarımı tek tek yazacağım.Birisi "Empati" bir diğeri "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" şimdide Kayıp Sembol" peşinde koşuyorum :)
Arada uzun zamandır planladığımız ama bir türlü denk getiremediğimiz bir buluşmayı gerçekleştirdik ve sevgili Ebru ile sonunda yüzyüze de karşılaştık.Kulakları çınlayanlar oldumu acaba :))
Ben Ebruyu çoook sevdim.Öyle tanıdık ve tatlıydı ki saatler aktı gitti.Bir daha... bir daha... :)
Harika bir haber aldım ama sizin de haberiniz var sanırım. Ege Çınar' dan haberdarsınız değilmi??Gelsede sevsek :)
Ayrıca aslında incik cincik bir Barcelona yazısı yazmak istemiş ama üşenmiştim itiraf ediyorum.Berrin için özellikle yazacağım.Umarım birgün gittiğinde yazdıklarım faydalı olur :) Birgün gidecek biliyorum.
Hepinizi çok özledim yafu :)
Şimdi reader'a baktım tam "507" yazı var.Muhtemel bazı yazıları da siliyordur bir süre sonra okumadan.Ama okumaya çalışacağım hepsini. Bir de gidip kuzumun haberlerini yazayım ama.Halası kızıyor sonra :P