29 Nisan 2008 Salı

Sobe-Kitaplar

resim
Sevgili Kozam beni sobelemiş kitaplarla ilgili maceram hakkında.Öyleyse buyrunuz efendim:)

Çocukluğumla ilgili ilk hatırladığım kitaplarım cin ali maceraları.Şöyle çöpten çizilmiş Cinali kitapları ki galiba ilk okumaya onlarla başlamıştık çoğumuz:)

Okumayı söktükten ve elmam kızardıktan sonra başladı benimde dostluğum kendileriyle.Öncesini gerçekten çok net hatırlamıyorum, bana kitap okurlarmıydı ama, annem babam çok kitap okumazdı benim...


Okumak benim için ayrı bir keyif oldu her zaman.Bambaşka bir dünyaya girip orda kalmak gibi birşeydi bu nedenlede hep sevdim.Önümde kitap okuyan örnekler olmasada okumak istedim hep bişeyler.


Dayımın oğlu ve kızıyla okuduğumuz ansiklopediler vardı mesela ama öyle meydan larouse(böylemi yazılırdı ki acep) gibi değil.Dayımların kütüphanesinde duran Kim,Nerde-Nasıl,Ne Zaman gibi başlıkları olan dışı mavi kırmızı yeşil renkli bir setti ilk hatırladığım.Üçümüz oturur önce hangisini okuyacağımızı seçer sonra başlardık okumaya.Sonra birimiz alır cildi, diğerlerine sorardı.Mesela "Kim" kitabından birinin hayatını okur adını söylemezdi.Diğer ikimiz bulmaya çalışırdık kim olduğunu.Bu işi öylesine meslek edinmiştikki kendimize bir süre sonra olaylar tarihler ve kişiler ezberimizde gezer olmuştuk.


Okuma yolculuğumda bir sonraki adımsa Gırgır dergisi olmuştu.Her cumartesi sabahı ekmek almaya giderken elime verilen "ne istersen alabilirsin kızım" parasıyla gidip her cumartesi bir Gırgır dergisi alırdım.Sonra Gırgır oldu Limon daha sonrada Leman.Ben hep aldım.Ta ki yazarların çoğu değişipte belden aşağı espriler miktarı artana dek.


İlkokulda bir sene hızlı okuma yarışmasına girmiş ve dakikada şimdi kaç olduğunu hatırlayamadığım binküsür kelimeyi okuyarak birinci olmuştum(hala hızlı okurum,okuduğumuda anlarım.Yanımdaki sayfanın yarısnı okumadan ben diğer sayfayı yarılamış olurum ki bu yetenekte o günlerden kalma galiba)Tabi bu kadar hızlı okuyabilmek için de o arada ne bulduysam okumuştumGazete, dergi, kitap ,yemek kitabı ,herşey ama herşey.


Orta okulda Kemalettin Tuğcu okurdum ,hemde çok.Çok içli ve hüzünlü hikayelerdi ve çok severdim gerçektende.Ama birgün, ortaokul Türkçe öğretmenim ,Kemallettin Tuğcu kitaplarını okumamamı söyledi bana.Çok sebepsiz bulduğum ama sorgulamadan kabul ettiğim bu istek bugün nasılda üzüyor beni.


Sonrasında aklıma gelen bir diğer kitap Zlatanın Günlüğü dür.Bir okul arkadaşımdan almıştım.Okurken gerçek olduğunu düşünmek çok yaralamıştı beni.Kendimi kitaptaki kişi yerine koymak alışkanlığım o günlerden kalma galiba....Pal Sokağı Çocukları,Küçük Kadınlar,Falaka,Tom Sawyer,80 Günde devr-i alem, Gizli Bahçe şu anda adını hatırladığım diğer kitaplar.


Sonrasında yine aklımda kalan bir kitap kocaman cildiyle Huzur Sokağıdır mesela.Biri yeşil diğer siyah iki cilt.Ve bende bıraktığı izler.Sonrasında filminin çekildiği ve Türkan Şorayında oynadığını görünce çok şaşırmıştım..


Bir ara ,lise yıllarında, şiir kitaplarına merak salmıştım.Özdemir Asaf,Atilla İlhan,Nazım Hikmet,Orhan Veli.....ve daha niceleri.Ama en çok Ümit Yaşar.Bende Her Türk evladı gibi lise yılları şair olarak geçirdim anlayacağınız:)


Sonra Üniversite yılları.O yıllarda karşılaştığım ve ömrümün sonuna dek yanımda olmalarını istediğim 3 insan hayatıma farklı farklı kitaplar kattılar.


Sevgili Koza: Sevgili ablalarının(ablalarımın) kütüphanesini banada açarak önüme kocaman bir dünya sundu.Beni Ataol Behramoğlu şiirleriyle tanıştırdı mesela.Koku,Körlük ,Safiye Sultanve şu anda ne kadar düşünsemde adını hatırlayamadığım bir sürü kitap.Kocaman bir dünya gibiydi duvara yaslı kütüphane ve ben o dünyadan ,özenli olmak koşuluyla,faydalanabilen 4-5 kişiden biriydim.


Sevgili eşim(kedicim):Emre Kongar,Cezmi Ersöz,Orhan Pamuk,Nihat Genç kitaplarıyla tanışmamı ve galiba okurken birazda düşünmeye sorgulamaya başlamamı sağladı hayatı ve fikirleri.Böylece okumanın sadece okuyup geçme olmadığını okuken kendi kendime sorgulamayı ve yeni fikirleri öğrendim.Eledim,sevdim,sevmedim,okurken kavga ettim,düşündüm,araştırdım,buldum,büyüdüm...
Ayrıca odasında gördüğüm ve sonrasında bile nerdeyse hergün açıp 1-2 sayfa okuduğum Gırgır-Leman ve limon arşiviylede yıllar sonra tekrar beni çocukluğuma götürmüştü.Teşekkür ederim:)


Ve Diloyum:Onun sayesindede hayatın gerçek yüzleriyle karşılaştım çoğu zaman kitaplarda.Gerçek hayat hikayeleri,günlükler,anılar,kısa hikayeler(ikbal Gürpınar,Gülse Birsel,...) ama en çok da Sıdıka:).Çok sorguladım bende sırtımda yelek ayağımda patik bu hayatı ve insanları Sıdıkayla beraber o camın arkasından..:).

Bunca kitap ismi ve yazardan sonra söylemek istediğim bir kaç cümle daha kaldı aslında.
Kitap seçerken en dikkat ettiğim şey kapağında karakterlere ait herhangi bir resim olmayan bir kitap almaktır mesela.Çünkü eğer öyle bir resim varsa asla kendime ait bir hayalim olamaz kişilerle ilgili ve bu beni çok rahatsız eder.
Kitapların çok satıp satmamasından ziyada ismi öncelikle ilgimi çeker.Sonra mutlaka 1-2 sayfa okurum almayı düşündüğüm kitapdan.Eğer akıyorsa konu tamamdır o kitap ,eğer bir zorlama varsa okurken olmayacağı bellidir ısrar etmem.
En büyük zevkle aldığım kitaplar:Macera,gerilim kitaplarıdır diyebilirim
Ve son olarak tek geçeceğim iki yazar:Ahmet ümit ve Jean-Christophe Grangé dır.Ne yazdılarsa soluksuz okurum...
Sevgili Berkayın annesi Figen (annece)yi,çok uzaklardan buralara internet sayesinde tanıyıp sevdiğim Gülteineni ve sevgili okul arkadaşım Chromayı ne okudukları ve kitaplarla olan hikayeleri konusunda sobelemek isterim,eğer mahsuru yoksa:)

25 Nisan 2008 Cuma

Çocukluk işte


Havada güzel bir esinti var.Ağaçların dalları yavaş yavaş sallanırken her yer bembeyaz kavak pamuklarıyla dolmuş.Aşağıda bahçede Ayşe teyze yatakları çıkarmış,yünlerini dökmüş,elinde bir sopa öylece vurup duruyor.Bir tarafta Nihal küçük, diğer tarafta eşkiya İsmail(İso).Ayşe teyzem onlara bağırırken dönüp bize şöylece gülümsüyor."Gel kız tombiş" diyor."Atayım seni şu yünlerin içine".Gülüşüyorlar.Bense geri çekiyorum kendimi sanki atacak gibi."Kolay gelsin Ayşe" diyor annem.Elimden tutuyor eve çıkıyoruz.Üstümü giydiriyor,güne gitmek için özel olanlardan.Otobüse binip yollara düşüyoruz.Galiba Demetevler tarafı, annemin bugünlerde yanımızda olamayan bir arkadaşına gün ziyaretine.Havada hala bembeyaz pamukcuklar."Aaaa anne" diyorum "bak Ayşe teyzemin pamukları buralara kadar gelmiş".Gülüyor bir öpücük konduruyor saçlarıma.Niye güldü anlamıyorum.
Şimdi ne zaman kavak pamukcukları uçuşmaya başlasa ben o günü yaşıyorum...

resim

24 Nisan 2008 Perşembe

Kelime Oyunları-Sır



Sırlar....


Yüreğimin yükleri...


Aklıma bile getirmezken sizleri nerden çıktı şimdi bu yazı......


Zaman zaman omzumda yükünüzü hissettim.Bazen sıkıldım, kurtulmak istedim, atmak istedim sizi bir uçurumdan aşağıya yada dökmek bir iskeleden lacivert sularına bir denizin ,mehtaplı bir gece vakti , ama asla paylaşmadım... Bana ait olanlar ve asla benle ilgisi olmadan sessizce kulağıma fısıldananlar.Emin olun benimle kalacaksınız ve benimle mezara gideceksiniz.


Çünkü sır sırdır.Ne paylaşıldıysa ne görüldüyse , ne duyulduysa ve ya yaşandıysa orada kalmalıdır...







Resim burdan alınmıştır efenim..

14 Nisan 2008 Pazartesi

Kelime oyunları-İnsan

Parktaydık hafta sonu.Güzel güneşli bir gündü.Çocuklar havanın güzelliğinin tadını en çok çıkaranlar.Bizimkide aralarına karışmış ,sallanıyor ,koşuyor kayıyor ne zaman büyüdü de kocaman bir kız oldu.Arkadaş buluyor kendine,konuşuyor tanışıyor.Her biri farklı bu küçük insanların.Kimisi çok dost, çok saf, çok sıcak,kimisi soğuk,uzak,üzgün,hırslı,geçimsiz.Bir tanesiyle tanışıyor Doğa.Kendi yaşıtı küçük bir adam.Hemen el ele tutuşup koşmaya başlıyorlar.Beraber çıkıyorlar merdivenlerden,beraber kayıyorlar.Bir ara merdivenden çıkarken yaşca daha büyük bir kız itekleyerek bizimkileri önlerine geçiyor.Sonra bunlara doğru eğilip sağ elinin işaret parmağını sallayarak bişeyler söylüyor.Bizim iki küçük insan cevap verecek oluyor yüzünden belli kızıyor bizimkilere.Müdahele etmek istemiyorum ama biraz sonra bizimki yanımda bitiyor."anne abla önce ben kayıcam çekilin dedi,itekledi bizi" diyor.Üzülmüş belli yüzünden,hayal kırıklığına uğramış.Oysa öyle öğretmiyoruz biz ona.Paylaşmayı,beraber oynamayı öğretiyoruz.Şaşkın...
Geri dönüyor arkadaşının yanına birazdan unutuyor muhtemelen az önceki kırgınlığını.
Bense birden kendi çocukluğuma dönüyorum.Binbir hevesle,nasılda beğenerek aldığım yılbaşı hediyesinin arkadaşım tarafından beğenilmemesini ve geri getirilişini,açılmış paketiyle önüme konuşunu hatırlıyorum."Üzülme" demişti annem "o zaman demekki arkadaş değilmişsiniz.Arkadaşlar böyle yapmaz".Sonra yine o arkadaşımın öğretmene gidip "ben niye 9 aldım da o 10 aldı" diye sorgulamasını hatırlıyorum.
Bugün 30 yaşındayım.Bazen 50-60 gibi hissetsemde nüfüs cüzdanım 30 diyor.Şimdi kırgınlıklarım,üzüntülerim daha farklı.Şimdi bazı şeyleri insanların çocukluklarına, çiğliklerine verebiliyorum.Ama hala ümidim var evet biliyorum.Bu dünyada kötü olmayı seçen yada belkide seçmeden öylesine kötü olan insanlar var ama ümidim var iyi insanlarda var bu dünyada.
Arkamı dönüp koşmak,kaymaya devam etmek üzüntülerimi,kırgınlıklarımı orda öylece bırakmak istiyorum.
Yapabilirmiyim acaba???.............

Burdayım Nihayet..:)

Yoktum uzun zamandır.
Perşembeden beri izinliydim.Şu izin günleri de iş günleri gibi yavaş geçse diye düşünmekten alamıyorum kendimi.Hooop bir bakmışsın bitmiş.
Eskiden beri en sevmediğim gündür pazar günü helede öğleden sonrası...Çocukken pazar akşamları ateşim çıkar terlemeler basardı ertesi günün stresinden.O zamanlar ayrı odam da yok salonda kanepede yatıyorum.Her pazar babamla kavga ederdik.Zavallı adamcağız TRT nin tek kanallı olduğu zamanlarda pazar sineması seyrederdi geceleri.O filmlerde hep alt yazılı olurdu.Ben de bir surat ya baba sesini kıssana şunun zaten alt yazılı diye çıkışırdım.Babamda baştan mırın kırın eder sonra kısardı.Bugün ne zaman bir alt yazılı filmi sesi kısık izlesem içime fenalık basar babamın ahı var galiba üstümde...
Neyse dağıtmayalım konuyu.Evet evdeydim.Perşembe günü Doğa ve anannenin güne gitmesini fırsat bilerek bütün gün yattım(zaten karnımdaki müthiş ağrı ve terleme nöbetlerimde kalkmama izin vermiyordu o ayrı)Antibiyotik başladım.Unutmadığım zamanlarda içiyorum.Oldum olası sevmem hap içmeyi zaten.Alışık olmayınca bünye tabi unutuyorum.Hep şaşıyor saati daha bir kere tamı tamına tutturmuşluğum yok hayırlısı.
Cuma daha iyiyidim.Hatta sabah temizlik faaliyetine bile bir miktar katılım gösterebildim.Akşama annem gidince iyileşmem gerekti:).Zira Doğa hanım anannenin gidişini sürekli çişşş yaparak protesto etti ve bunu açık açık belirtti.
Cumartesi pazar nasıl geçti anlamadım valla.Anlayan varsa anlatsın.Son olarak dün geceki "Kemik kolleksiyoncusunu" hatırlıyorum.Klasik ben ve korku filmi hikayesi.Önce korkarak izle sonra korkudan uyuyama.....
İşte bugün pazartesi hava süper tam gezmelik.Midemde hala ağrı var ama baş dönmelerim sona erdi.Ihlamur içtim az evvel iyi geldi.
Şimdi birazcık komşulara gideceğim.Okuyacağım kim napmış nerdeymiş.Özledim herkesi.Tek tek dolaşmak istiyorum.Öğle yemeğine kadar boşum buda demektir ki yarım saatim var.
Görüşürüz...

8 Nisan 2008 Salı

55Kelimeye Sığdır Bakalım Sobesi:)

Bu sobeyi ilk gördüğümde "nasıl yani?? yazsam yazsam bitiremem ben anlatacaklarımı,55 kelimeye sığarmı,allahtan pek sobelenen bir şahsiyet değilim " diye düşünmüştüm.Ama İncegülümün aklına gelmişim.Ebe-sobe demiş bana gülüm.İşte sevgili İncegülümün sobesi ile 55 kelimelik öykülerim:)


Heyecanlıydı .Sakin olmaya çalıştıkça heyecanlanıyordu üstelik.Testin kabını yırttı.İçerden bir koşu plastik bardak getirdi.Elleri titreyerek yaptı testi.Sadece iki damla demişti eczacı, evet şimdi sadece bekleyecekti.Yavaş yavaş yükselen çizgi heyecanını azaltacağına arttırdı.Aklından geçen soru işaretleri giderek netleşti.Şimdi kalbi gerçek bir kuş gibi çarpıyordu.Ordaydı işte ikinci kırmızı çizgi ile orda...



Servisten indiğinde üstünde günün yorgunluyla adımları yavaştı.Biraz ilerde babacığı kahvenin bahçesinde oturmuş herzamanki gibi onu beklerdi.Önce bakkala uğradı babasının sigarasını aldı.Sonra kahveye yöneldi.Yanılmamıştı.Tahta sandalyenin üstünde bir elinde bastonu ile babacığı ordaydı işte.Tüm yorgunluğu gitti.Gözleri güldü onunda kızını görünce.Yanına yaklaştı.Bir sandalyeye oturdu ve seslendi.İki orta şekerli....


Hımmm bende Çınarcığımı sobeleyim o vakit.Kolay gelsin Çınarım:)

4 Nisan 2008 Cuma

Kelime oyunları-Hata,affetmek

Yıllarca tekrar tekrar seyrettiğim bir fimlden bir kareydi aklımdaki
Adam pişmandır çok pişman."Keşke geri getirebilseydim o yılları" der.Kız çok sinirlenir.Dolabın üstündeki vazoyu alır ve yere fırlatır."Hadi tamir et bakalım" der."Hadi eski haline getir.Kusursuz çatlaksız olurmu hiç,iz kalmazmı tamir etsen kalmazmı söyle...."
Çocuk aklımla ne çok hüzünlenirdim ben bu filme.Ağlar ağlardım .Yinede seyrederdim ezbere bildiğim sonunu izlemek için...
O film mutlu sonla bitmişti.Kadında-kızda affetmişlerdi adamı.Keşke her film mutlu sonla bitse...

3 Nisan 2008 Perşembe

Müziksel İnsan;)


Çocukluğuma dair en sevdiğim hatıralardan biridir Orhan Gencabay'ı kaçırma anım:))


Benim annem bir Orhan Gencabay fanatiğidir.Şimdilerde şarkı sözlerini tam olarak hatırlayamasada eskiden hafta sonları iş yaparken hep ağzında bir Orhan baba şarkısı olurdu.


Bir elinde kova bir elinde bez camdan dışarı yarıya kadar sarkmış cam silerken ucundan yavaş yavaş şarkılar mırıldanırdı.Tek bir şarkısını birden fazla dinlemek için üst üste aynı filme gittiğini anlatır dururdu hep.


Çok küçüktüm.Birgün beni dizine oturtu ve şöyle dedi:Ne dersin B.... Orhan Gencabayı kaçıralım mı?? getirir şu odaya(misafir odası) oturturuz sonra ben ona bir de saz alırım o çalar biz söyleriz ha??ne dersin.??

Zevkle ve heyecanla kabul ettiğimi hatırlıyorum şimdi:))


Sonrasındada çok faydasını görmüşümdür küçükken ezberlediğim Orhan gencebay şarkılarının.Mesela üniversitede yapılan arkadaş toplantılarında söylenen Orhan Gencebay şarkıları hiçde yabancı gelmemiştir bana.;)Her duruma uygun bir Orhan baba şarkısı mutlaka vardır;

Bir teselli ver,beni böyle sev,batsın bu dünya,hatasız kul olmaz,bana kaderimin bir oyunumu bu,sevemedim karagözlüm ve elbetteki ya evde yoksaaann:))


Galiba annemden geçme bir huy bayılırım şarkı söylemeye, dinlemeye..


Çocukluğumdan beri hiç müziksiz bir anım olmamıştır.Annemle başlayan müzik yolculuğum ,evdeki küçük radyodan dinlediğim türkülerle devam etti.Sonra bir walkmanim oldu (yurtdışına giden biri getirmişti galiba).Walkmanle bitişik yaşamaya başlayınca annemler çok kızmışlar ve hemen bir hoparlör ayarlamışlardı.Her ay alınan kasetler,benim o kasetleri bir dinleyişte ezberleyip hatmetmem,gizli gizli gece uyurken müzik dinlemem,ders çalışırken müzik dinlemem,iş yaparken müzik dinlemem....


Müziksiz yapamam ben .Önemli bir iş yapacaksam mutlaka bişeyler çalmalıdır.Hatta zor,kafamı ve gücümü toparlayacak bir iş yapacaksam ağır bir müzik çalmalıdır.Mesela rock....


Ama mutluysam ve sakin ve huzurlu o zaman neşeli bişeyler olmalıdır fonda.


İşe gelince ilk radyomu açarım ben.Arabaya binince emniyet kemerinden bile önce dinleyeceğim müzik hazırdır,serviste dolmuşta otobüste mp3 çalarımdır(walkmanlar tarih oldu artık) her zaman çantamdan imdada koşan..

Bazı arkadaşları güler bana müziksel insan derler,babam çok kızardı mesela nasıl ders çalışıyorsun diye ama yapamam müzik yoksa hiçbirşey yapamam.


Müzik dinleyebileceğim bir yer yoksa kendim söylerim.O kadar müzik dinledikten sonra zor detone olurum (bazı yerlere sesim yetmiyo o ayrııııı)ve hiçbir ritmide kaçırmam.


Bugünlerde Doğadada farkediyorum aynı şeyi.Arabaya binince ilk işi radyoyu açtırmak oluyor mesela.Garip bir şekilde müzik dinlemeyi seviyor ama öyle her müziği değil.Mesela Şebnem Ferah seviyor benim kızım,Manga ,Göksel,Barış Manço,Feridun Düzağaç dinliyor.Kötü olduğunu düşündüğü hiçbir müziğe dayanamıyor ve direkt "değiştir" diye buyuruyor:)


Ve etrafta müzik yoksa başlıyor kendisi söylemeye....


Bu bir zincirse eğer zincirin son halkası Doğa şu anda.Ve ben bu durumdan hiç şikayetçi değilim....