28 Mayıs 2009 Perşembe

Siyahla &Sarı Alemin Kralı :))



Bu sabah kahvaltıyı sevgili dostumuz, benim en kahramanım olan Arı Berry ile yapınca birazcık hakkında konuşmak istedim :)


Berry yeni mezun olmuş bir işci arıdır.Artık önünde sadece seçmesi gereken işi durmaktadır.Ancak sorun şudur ki Berry tüm hayatını tek bir işle geçirmek istememektedir.Onun yerine kovanın dışına çıkmak ve dünyayı tanımak


ve tüm kovanın gözdesi olan polen gücüne katılmaktır.Bu gün şans eseri polen gücüyle kovan dışına çıkma fırsatı bulur ve rastlantı eseri güzeller güzeli Vanessa ile tanışır.Berry Vanessa ile konuşarak arıların en önemli kuralını bozar.Devam eden arkadaşlıklarında Berry insanların arıların ballarını aldıklarını ve sattıklarını öğrenir ve insanoğluna dava açar.
Ve davasında haklı bulunur.Ancak sorun şudur ki insanlar ballarını almayınca stoklardaki ballar tüm arılara uzun süre yeteceğinden artık hiçbir arı çalışmamakta ve bal yapmamaktadır.Bu durum arılar ve insanlar için iyimidir kötümüdür?Acaba gerçekten arılar çalışmazsa insanlık yokolurmu.?
Arı Filmi aslında çocuklar için hazırlanmış bir film olmasına rağmen benim en favori filmlerimden:)
Zira Berryle tanışıp onu sevmemek mümkün değil.Esprili,azimli,akıllı,neşeli bu arı sizde arılara karşı acayip bir sempati bile geliştirebilir.Hatta sonrasında Doğa gibi gerçek arıları gördüğünüzde Berry ile kıyaslamaya başlarsınız :)
Arıların hayatlarındaki güzellikleri,ekip işine yatkınlıklarını ve çalışkanlıklarını görür onlara imrenebilirsiniz bile :)

Kimbilir belki Berry benim olduğu gibi sizinde kahramanınız haline gelebilir :)






27 Mayıs 2009 Çarşamba

Reader (Okuyucu)

2008 yapımı olan film 2.dünya savaşı sonrasında Almanya'da başlıyor.



16 yaşındaki Michael(Ralph Fiennes) birgün okul dönüşü trende rahatsızlanır.Yolda iner ve bir apartman girişinde fenalaşırken bir kadın(Hanna) kendisine yardım eder ve onu evine dek götürür.Uzun zaman hasta yatanMicheal iyileştiğinde bir teşekkür ziyareti gerçekleştirir ve Hanna'ya(Kate Winslet) aşık olur.Bir süre yasak bir ilişkileri olur.Bu ilişki sırasında en çok keyif aldıkları şeylerden biri de Michael'ın Hanna'ya kitap okuduğu zamanlardır.


Ancak birgün Hanna habersizce Michael'i terkeder.

Aradan yıllar geçer ve hukuk fakültesine giden Michael bir ders nedeniyle katıldığı ve SS subaylarının yargılandığı bir mahkemede, sanık olarak Hanna ile yine karşılaşır.......

Film genel olarak bakıldığında gerçekten güzeldi.Başlangıçta bazen gereksiz çıplaklıklar olduğunu düşünsemde oyuncuların , özellikle Kate Winslet'in oyunculuğu gerçekten ödül almayı hakedecek kadar güzeldi(elbette bence).

Filmde eğer görmek isterseniz evet yaşlı kadın genç erkek ilişkisi var ama bence ondan çok daha fazla vurgulanmış ve çok daha fazla sarsan insana dair duygular var.

Mesela Michael'in Hanna'nın sırrına ortak oluşunu kabullenemiyorsunuz.İçinizden itiraz etmek geliyor.Ya da önlerine bu sizin göreviniz diye sunulmuş şeyleri sırf görev diye yaptıklarını itiraf eden SS askerlerine karşı inanılmaz bir rahatsızlık duyuyor ve kinleniyorsunuz.

Michael'ın Hanna'ya yaptığı jest inanılmaz hoşunuza gidiyor.....bunun gibi bir sürü detay, ama detay olmayan şey.Tüm bunların yanında bu garip ilişki bir detay olarak kalıyor.



Ralph Fiennes; Schindler'in Listesi-İngiliz hasta -Uğultulu Tepeler-Tatlı&Sert-Kızıl Ejder gibi filmlerinden,

Kate Winslet; Titanik'ten yakınen tanıyoruz :)


Fargman için tık











Bugün Ne Öğrendik??


Devlette bazı rakamlarla numaralandırılmış, bazı kadrolarda yatan, işten güçten kralı gelse beni çıkaramaz diyen düşünen,ve ay başında "içi nasıl rahat ediyorsa artık"koşa koşa gidip , yata yata kazandığı parayı hiç utanmadan çeken bazı insanlara iş yaptırabilmenin yolu ;


a)Hemşeri ya da takımdaş olacaksın

b)öyle bir çaçaron olacaksın ki sen bağırmaya başladığında korkularından öğle arasında müdürü fizibilite çalışmasına gelecek

c)Yok başka seçenek üzgünüm...


Sen hangisisin diye soranlar olursa bugünki olayın benim bir alakası yok ben sadece seyirci ve öğrenen adamım bugün :)

26 Mayıs 2009 Salı

Bir Ki Son Ki :)

Yaklaşık 4 aydır spora gidiyorum


Pazartesi günü STEP


Çarşamba ve Cuma PLATES olan programımız öğrencilerin kampüsten hızla uzaklaşmaları ve genel derslerin sonlanmasıyla değişti.


Pazartesi ve Cuma programı aynı amaaaaaa Çarşambaları artık "THAİBOKS" yapıyoruz.


Ve hocamız madalyalı ,milli karateci ,inanılmaz güzel bir genç kız :)


Sadece 1-2 ders, diğer arkadaşlarının yerine derse girdi ve hemen gönlümüzü kazandı.Zira 1 saat boyunca hoplayıp,zıplayıp, yumruk- tekme atıp ,mekik çeken ve seansın sonuna doğru artık "batsın bu dünya" şarkısını söylemeye başlayan bize (herne kadar seansta canımıza okusada)son beş dakika oldukça yavaş bir müzik eşliğinde acayip güzel bir dinlenme kısmı gerçekleştiriyor ki bu dinlenme arasından " içim geçmiş yahu" diyerek kalkanlar bile oldu :)


Tabi... ilk dersler oldukça komik geçti, zira stepde- platesde nazik nazik spor yapan hatunlar olarak, birden bire aparkata geçmek,kum torbaları ve darbe yastıklarıyla çalışmak bir kısmımıza yaramadı :)


Ama şimdilerde herkesin keyfi yerinde.Zira duruşlar öğrenildi :)


Vuruşlar daha iyi.Fonda Ceza "fark var" önde biz :) Gözünüzün önüne nasıl bir tablo geliyor :)





Bu arada sadece spor yapmanın yemeyi kesmeden insana tek bir damla bile kilo kaybettirmediğinin sanırım en canlı örneği benim.Yaklaşık 4 aydır spora gidiyor olmama ve içine giremediğim birçok kıyafetin içine girebilmeyi başarmışken bile hiç kilo vermemiş olmam bende ve etrafımda söylediğim herkeste şaşkınlığa yol açtı.


Ve dolayısıyla geçen hafta diyete başladım.Bu sefer daha öncekiler gibi başarısız bir diyet olmadı zira bu sefer ma-aille diyetteyiz efenim ;)


Geçen haftanın raporudur ; 2 kilo vermişim bile :)


Anneme göre suratım kaşık kadar kaldı, ama bence daha 8 kilo vermem lazım.Öylesi bir kilodayım yani :) Bakalım peşin peşin konuşmayalım.Bu hafta diyete yine devam sonucu göreceğiz.





Sevgilerimle...

Gez Bakalım Gez Tabiat Ne Zaman Yazacaksan Artık???

Ne oluyor anlamıyorum ki???
Son beş dakikadır kendi kendimle belirli belirsiz bir mücadele içindeyim.
Aklımda birsürü şey var yazmak istediğim.Ama bu aralar yok raporlar, yok tikler, yok proje sonları ,gün nasıl geçiyor anlamıyorum ki.Arada azcık nefeslenirken, ancak okuyabiliyorum herkesi.
Gece sürekli aklıma bişeyler takılıyor, "yok ben bunu bir yazayım" deyip duruyorum.
Şimdide öyle oldu işimi azcık toparlamış, tam son bir analizim kalmışken, bir çay içmeye ve bu sefer kesin yazmaya karar verdim.Girdim blog adresime sonrası,.... derya deniz,.... o blog senin- bu blog benim beş dakikadır dolanıyorum konu komşu.
Dur bakalım hayırlısı.
Yazamıyorsam tek sebebi bu.Gezmeyi sever oldum.
Napalım tek derdimiz bu olsun :)
Bir taslak bari yapayım.
Herkese sevgiler...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Çağrışım

Bu sabah önümüzden giden garip plakalı siyah aracı görünce şu filmden aklıma takılıp kalan "makam arabası siyah olur" lafı çıktı geldi bir yerlerden, sonra filme takıldım bir süre düşündüm ki bu bir film olsaydı sadece o zaman rahatlıkla "ya bu insanlarda da akıl yok ne olmuş benzini bitmişse sen o kısacık sürede eldeki imkan, hayır aslında, imkansızlıkla yapılan başarıya bak" der geçerdim.Ama gerçek olduğunu bilmek içimde derin bir hüzün yarattı.Azcık hayıflandım, azcık kızdım ama çok üzüldüm,bu kadar kafasız mı bizim millet yahu diye.
Sonra filmden bir başka cümle çıktı geldi takıldığı yerden
"Burası Türkiye evladım burda hiçbir başarı cezasız kalmaz."
Sonra bu cümle aldı götürdü beni ömrünü sadece çağdaş yaşam okuma hakkı hastalıklar ve insanlar için heba eden ve bundan asla üzüntü ya da pişmanlık o kocaman yürekli insana.
Doğru diye düşündüm.Ömrünün son zamanlarında başına gelenleri düşününce.Hakikaten burda hiçbir başarı cezasız kalmıyordu.
O zamanda bu zamanda.....
Yazık...
Mekanı cennet olsun.

12 Mayıs 2009 Salı

İzmir'in Kızları -Hatıralar (Kelime Oyunları)


Havasından mı suyundan mı güzel olur kızları derler ya İzmir'e.Ne doğrudur.

Tanıdığım tüm İzmirli kızlar güzeldir.

Bundan yaklaşık 19- belki de 20 yıl önce tanıştım ben onunla.Otobüste öylece oturmuş okula varmaya çalışırken "bak" dedi annesi."Şurdaki kızcağızda(ben oluyorum:) ) sizin okuldan galiba onun yanına git istersen."

Annesi önümdeki koltuğa oturdu oda yanımda dikilmeye başladı.Sonra konuşmaya başladık.Kara kara kocaman gözleri, kulak hizasında kesilmiş dümdüz siyah saçları vardı.Çilleri vardı yüzünde ,birde kocaman gülümsemesi.Sıcacıktı.

O gün aynı sınıfta olduğumuzu İzmirden geldiklerini babasının görevi süresince burda olacaklarını öğrendim.

Birden bire seversiniz ya birini sadece gülümsemesi yüzünden öyleydi o da.Sonrasında gelen gece yatıları,orduevleri,sinemalar ,abisinin peşine takılıp Tunalı- bahçelievler gezmeleri.........

Ve birden bire geliveren kura zamanı ve buralardan gidişi.....

Sonra gelip giden mektuplar,tatillerde gelip kalmalar,geçerken uğrayı vermeler,bazen güzel bazen kötü sebeplerden saatlerce konuşup ağlaşıp gülüşmeler..

Ben hiç gidemedim oralara ama o hep geldi buralara.Bazen sadece beni görmek için.

Geçen hafta sonuda buradaydı."Hala" oldu, uzaktaydı aynı bizim halamız gibi.

Gelmişken görüştük elbette.

Doğa çok garipsedi anlatınca, bak dedik bizde işte şu çocuklar kadardık ilk tanıştığımızda....

Yeter artık dedi artık gelin şu İzmir'e.

Azcık da benim misafirim olun.

Ayrılırken yine kocaman sarıldık ve yüzünde o ilk günkü kocaman gülümsemesi vardı.

Bu yüzden çok seviyordum onu, hep sıcacıktı... :)



resim:Fatih Kurunaz

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Yemyeşil Gökyüzü....




Bugün garip bir kıpırtı içimde.Olmadığım kadar mutlu, görünmediğim kadar heyecanlı.Sebep mi?.......... yok aslında öylesine.


Koşturmacaların arasında, farketmediğim bir bahar çarpması belkide.Oysa şimdi, şu son yarım saatte kendimle oturunca ve o muhteşem sesiyle Funda geriden yavaş yavaş söyleyince "söyle bana nasıl olur unutulur unutulur.....yalnız ve paramparça aşktan hasarlı......zormuş unutmak bu geçmez yarayı......sevdan içimde bir kurşun misali....."


Kafamı çevirdim sol tarafa ve önümde açılıverdi yemyeşil çimlerin üstünden gökyüzü.


Bu gün güzel, bugünü yaşamak güzel.Kendimi kısacık da olsa dinlemek güzel.


Bugün böyleyim.Yarına Allah kerim....
Herkese sevgiler...

10 Mayıs 2009 Pazar

*Ben Anne Olmasaydım Eğer,

Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.
Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım.
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye 'Uçan Fil Dumbo!' çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım. Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi.
Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı yapmayacaktım.
Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim.S
en olmasaydın eğer ben asla 'anne' olmayacaktım.
Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!
*Anonim
"Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun."

8 Mayıs 2009 Cuma

Bahar Şenliği

Şenlikler 13 Mayıs-16 mayıs arası.
Beytepeden mezun olan- olmayan-katılmak -görmek isteyen-soran-haber vermeyi sakın unutma diye tembihleyen herkese duyrulur.
Ben görevimi yapayım da sonra kimse neden haber vermedin demesin ama di mi?
bekleriz efenim ;)

7 Mayıs 2009 Perşembe

Mektubumu Buldun mu??

Anne:Hmmm Doğa ben düşündüm taşındım anneler günü için ne istediğime karar verdim

(hehee soran varmı yok ama olsun elbet bişey alınacak bari istediğimi alsınlar :) yaşasın kötülük)

Doğa:Söyle bakalım ..

Anne:Ben Göksel'in kasedini istiyorum. Olabilir mi?

Doğa:Babaaaa olabilir mi?

Baba:Evet neden olmasın.

Doğa:Tamam söz alıcaz sana.



Akşama almışlar hem de ben kaset istedim, onlar cd almışlar :)

Dinleyip duruyorum.Hastasıyım da kendisinin :)
Çok mutluyum pek mutluyum .....

ufak ufak dinlemek için burası

Buluşma :)

Dün öğle saatleri Koza ile birlikte gittiğimiz Fundanın odasından ancak akşam üstü çıkabildik :)
Sardunyanında olmasını beklediğimiz ama güzel bir süprizle Terazinin dirhemi ile tanışıp gerçekten çok mutlu olduğumuz bir buluşma oldu :)
Güzel ev sahipliği için Funda'ya teşekkürler.
Not1:Çay makinesini Kediye anlattım.Ben dedim işte aklın yolu bir dedi kısaca, çok güldüm :)
Not2: Ne yaptınız kayıt işlemleri tamam mı hayırlı olsun diyelim mi?
Not3:Beytepe'ye bekliyoruz unutmayın :)

Resimler Funda'da :)