31 Ekim 2008 Cuma

Çeşit


Nerdeyse iki haftadır devam eden kreş arama- kreş bulma -yarım gün alıştırma programımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız :)

Haftaya Doğa hanım 5 tam gün kreşine başlayıp hayata atılacak.

Şimdilik herşey yolunda ama öğretmenler sonradan sukoyuvermelere hazırlıklı olmamızı öğütlediler.Bakalım ... Göreceğiz....

Doğa öğretmenini seviyor ve ona güveniyor ilk haftadan edindiğim izlenim bu.

Bu hafta Doğa içerde biz dışarda beklerken oldukça çok anne ile tanışma fırsatım oldu.

Bu tanışma ve bekleme sürecinde oldukça çok sohbette ettik.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var demiş atalarımız nede doğru söylemişler.Konuşurken laflafı açarken herkes kendinden bahsederken fark ettim bunu.


Konu: Yemek.....


A: Bizde yemek saatleri vardır.Yemekler o saatte yenir ve ne yemek hazırlanacaksa çocuğa danışılır.Onun istediği yemek yapılır eğer cayarda yemem derse başka yemek yoktur bir sonraki öğüne kadar açtır.Mecburen. (Çocuk yaşı:2,5)


B:Aaaa olurmu öyle şey çocuğun yemek saati olur tamamda yemedi diye o kadarcık çocuk terbiye edilirmi.Yemezse ya da az yerse başka birşeyle takviye edersin.(Çocuk Yaşı:2,5)


C: Çocuğa ne yiyeceksin diye sorulurmu hep aynı şeyleri ister onlar.Güzelce herşeyden yemesi gerekir.Ben yoğurdu,meyve suyunu hiç aksatmam mesela hergün dirensede bir şekilde yer. (Çocuk yaşı:3,5)



A:Yoğurt mu?? O kadarcık çocuk yoğurt mu yer canım midesi ağrır.Ben hiç yoğurt yedirmedim, büyüyünce isterse yesin.


Sadece yemek değil elbette.Yemek çok basit bir örnekti ilk aklıma gelen.Her konuda her kafadan bir ses çıktı.Bizden muhabbete anannemiz katıldı her zamanki gibi, ben susmayı ve dinlemeyi tercih ettim.Sonuçta anladım ki her annenin kendine göre doğrusu var ve bu farklı yetişmiş bir sürü çocuk şu anda bir aradalar.

Hayatın karmaşasına,farklılıklarına ,türlü huylara,çeşit çeşit insana onlarda artık karışmışlar.O çeşitlerden biri olmuşlar.

O çeşitler içinden güzellerini kendilerine en yakını bulup çıkaracaklar.
" Umarım "


30 Ekim 2008 Perşembe

Bir Cinayet Romanı-Pınar Kür



"Hayatta gerçekleştirilen bütün hayati eylemlerin sebepleri sonradan bulunur. Sevmek gibi bir şey öldürmek... Başlangıçta sebepsiz... Olup bittikten sonra anlaşılması olanaksız, açıklanması yapay..."

"Bir Cinayet Romanı" polisiye bir kitap.Ancak diğer polisiye kitaplardan onu ayıran en önemli özellik kitap boyunca tüm yaşananları katilin,maktulün ve diğer yardımcı oyuncuların ağzından da tek tek dinliyor olmak.

Bu kitaba başladığımda itiraf deyim zaman zaman sıkıldığım bölümler oldu.Özellikle "Y" koduyla yazan kişinin bölümleri hem kafamı karıştırdı , hem de kitaptan kopmamı sağladı.Bu durum, polisiye bir kitabın akıcılığı için hoş olmasada, bir noktadan sonra kitabın neden o şekilde ilerlediğini anlıyorsunuz.

Ancak bence sabretmeyip kitabı elimden bıraksaydım sanırım ne sondaki o güzel yüzleşme sahnesini okuyabilir ne de katilin kimliğini öğrenebilirdim.O nedenle okuyucu olarak , keşke başlarda biraz daha akıcı olsaymış, diye düşünmek kitap adına bir dezavantaj gibi geldi bana.

Elbette sona doğru taşlar oturup herşey yavaş yavaş açıklanınca bir başa dönme , kafamda oturmayan yerleri tekrar okuma isteği ile doldum taştım.Dolayısıyla bazı kısımları ikinci kez de okudum.

Pınar Kür'ün romanının tadına kitabın sonuna gelince varabildim açıkcası.Oldukca dikkatli ve hiç bir ayrıntının gözden kaçmadan okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Ve yazarın açılış cümlesini soruyorum size : "bir cinayet olayı ne zaman başlar? öldürme düşüncesi aklınıza düştüğünde mi?

29 Ekim 2008 Çarşamba


"Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol..."
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
M.Kemal Atatürk


Cumhuriyetimizin 85.yılı kutlu olsun...

27 Ekim 2008 Pazartesi

BURADAYIM !!

Kendi bloguma post yazabilmek için sansursuz.net aracılığıyla girebiliyorum şimdilik.Burdan yapılan yorumları onaylayıp yayınlayamadığımdan yorumlar yok ama olsun sesinizi duyabilmek ve hala google reader aracılığıyla olsada sizleri okuyabilmek güzel.

Sevgili Yaşamın Kıyısında "kendi blogumuza camdan girer gibi" demiş.Doğru sanki yasak birşey yapıyormuşuz hissi veren bu yayınlama şekli benimde hiç hoşuma gitmiyor açıkcası ancak buna bizi mecbur edenlerin oturup düşünmesi ve UTANMASI gerektiğini düşünüyorum.

Başka adreslerden blog yazılara devam eden arkadaşlar var.Hepsini elimden geldiğince izleyeceğim elbette.Ancak burayıda bırakıp gitmeyi hiç istemiyorum.
Ben bu bloğa emek verdim.Yazdım,çizdim,herşeyiyle bana ait. Onu bırakıp gitmek(şimdilik bile olsa) içimden gelmiyor.

O yüzden buradayım.Eksikde olsa,resimsizde olsa,yorumsuzda olsa BURADAYIM!!!.

Ve blogumun bloglarımızın açılması için ne yapmam gerekiyorsa yapmaya da hazırım.

Abi demiş ki " bu tutumunuz iki farklı çocuk büyütür..

ya karaktersiz, bastırılmış pısırık tip..
ya da isyankâr, sevgisiz, terbiyesiz, saygısız..

ki, her ikisi de birbirinden kötü"

kesinlikle katılıyorum.Şimdiye kadar kimseye saygısızlık terbiyesizlik yapmadım.Bu durumun beni değiştirmesini de istemiyorum.Ama pısırık bir çocuk olmayada hiç niyetim yok.

Saygılarımla....

26 Ekim 2008 Pazar

SUS DEDİLER , SUSMUYORUM !!!

Cuma akşamı önce şaka sanarak, ancak ciddi olduklarını anlayınca sinirimden kabıma sığmayarak öğrendim blogger'a ulaşıma Türkiye'nin yasak koyduğunu.
Önce youtube
şimdi blogspot
sırada neresi var merakla bekliyorum ama SUSMAK İSTEMİYORUM !!!
YAZMA HAKKIMIN,
FİKİRLERİMİ İFADE ETME HAKKIMIN,
BİLGİYE ULAŞMA HAKKIMIN,
ELİMDEN ALINMASINA KARŞI KOYMAK İSTİYORUM.

http://blogspotacilsin.wordpress.com/

24 Ekim 2008 Cuma

Blogger Buluşması_Çıkrıkçılar Yokuşu :)

Ankaralı üç blogger çarşamba günü uzun süren buluşma planlarından sonra Ankaranın en güzel, en sıcak yerlerinden biri olan Çıkrıkçılar Yokuşunda buluştu sonunda. Figen, Koza ve bendeniz Tabiat :)
Sabah Tabiat ve Koza aynı otobüsle sevgili Figenin iş yerinin önünden geçerken onuda otobüse alıverdiler.Aynen Figen inde dediği gibi yıllar sonra buluşmuş üç eski üniversite arkadaşı gibi olduk o gün(gerçi doğruda bu tanımlama çünkü sonuçta hepimiz Hacettepeliyiz :) )

Çıkrıkçılarda ilk durak Pirinç Han ve o güzel gözlemeler oldu elbette. Gözlemelerimizi ayranımızı Koza ve benim kedi korkumuz yüzünden kah ayakta, kah diken üstünde ama Figen hep halimize gülerken yedik.Oldukça koyu sohbetler yaptık.Güldük eğlendik.

Sonra ver elini Çıkrıkçılar Yokuşu.
Önce kendimizi "Baykuşlar ve Diğerlerini" merak edip Ahiler El Sanatları İş merkezinin içine attık.
Gördüğümüz kolleksiyon gerçekten 30 yılda inanılmaz zevkle,emekle,incelikle toplanmıştı.

Resimleri sevgili Koza nın izniyle yayınlıyorum.Her hakkı Koza da saklıdır :)

Bakın sizede tanıdık birşeyle hatırlatacakmı? Ben çoğu obje ile geçmişe gittim açıkcası :
Bu teneke arabalardan sizinde varmıydı?? Yada yeğeninizin ya da kuzeninizin ya da oğlunuzun :)
Ya da bu teneke kutulardan hanginizin evinde annesi ya da kendisi dikiş kutusu yapmadı zamanında(belki hala vardı bile) Ben en çok Türkan Sultanlı olanı sevdim(kendisine hayranımdır zaten).Ama Hülya Koçyiğitli olanıda es geçmemek lazım bence :)
İşte bu kolleksiyoncuda ki yüzlerce baykuştan bir kısmı.Baykuş sanatın ve santçının ,Mimar Sinan'ın simgesi imiş ben o gün bunuda öğrenmiş oldum(Figen cim teşekkür ederim)
Peki ya bu ufaklıklara ne dersiniz.Süpriz yumurtadan bir zamanlar(yenilerde var arada) çıktıklarına kim inanır ki :)


Ve tabi bu küçük ama her detayı düşünülmüş askerlerinde süpriz yumurta oyuncağı olduğunu biliyormuydunuz ?

Üç kız deliler gibi gezdik sonra o toptancı senin bu toptancı benim.Şekere benzeyen tokaların arasında üstüste yığılmış oyuncakların arasında kaybolduk.Çok keyif aldık bir arada olmaktan.Sanırım bir sonraki hedefimiz Zenger :)


23 Ekim 2008 Perşembe

Sevgili Sufi-saja ailesi ve sevgili Serap'a beni hatırlayıp dostluklarıyla ödüllendirdikleri için teşekkür ederim. Bu güzel ödülü paylaşmak istediğim sevgili blog arkadaşlarımdan bazıları bu ödülü çoktan almışlar aslında bu nedenle listeye koyamasam bile gönlümdeler.Ödülü uzattığım diğer arkadaşlarım ise :

Sevgili arkadaşım dostum Koza,
Hemen hemen hergün yeni bir post ekleyen ve yorum yapamasamda zevkle okuduğum Vladimir,
Güzel öykülerini zevkle okuduğum sevgili Geveze Kalem,
Yazılarını zevkle okuduğum sevgili Yıldız Yağmurları,
Şehrimize yeni gelen İzmirli sevgili Ebru,
Yüzyüze yeni tanıştığımız ve dopdolu birgün geçirdiğimiz sevgili Figen,
İkinci kez yeni anne Baldan Tatlı,
Genç meslektaşım Azab-ı Mukaddes,
Tecrübelerini paylaşmaktan çekinmeyen Deniz,
Güzel prenses Nazlının annesi Nihan,
Aylardır ortalarda görünmeyen ama benim çok sevdiğim sevgili Sem,
Sessizce her yazısını takip ettiğim Aydan atlayan Kedi
Kabul ederlerse sevinirim :)

21 Ekim 2008 Salı

Çikolata Kaplı Hüzünler-Canan Tan


Yıllar evvel "Sol Ayağımın Başparmağı" isimli kitabıyla tanışmıştım Canan Tan ile. Oldukça eğlenceli kısa hikayelerden oluşuyordu kitap bugün bile, zaman zaman komik eğlendirici bişeyler okumak istediğimde hala 1-2 hikayesini okuyup tekrar kütüphaneye koyduğum bir kitapdır hatta.Sevmiştim yani.
O kitapda görüş bildiren yazılarda bu kadar hoş mizah yazılarının bir bayan tarafından yazılmış olmasının ne kadar şaşırttığını söylüyordu yorum yapanlar.
Ancak "Çikolata Kaplı Hüzünler" adından da anlaşılacağı gibi mizah hikayelerinin olduğu bir kitap değil.Bu anlamda ben Canan hanım' ı tebrik ediyorum(eğer bir okuyucu olarak buna hakkım varsa tabi) .Oldukça başarılı bir kitap bence "Çikolata Kaplı Hüzünler".

Ufak ufak tam 14 ayrı kadın hikayesinden oluşuyor.Her biriyle başka bir dünyanın başka bir zamanın bambaşka bir koşulun çikolataya kaplanmış hüznüne eşlik ediyorsunuz.

Hikayeleri okurken hepsi hızlı aktı aslında .Sadece bir hikayeyi okuyamadım.Neden bilmiyorum çokda ısrar etmedim okuyamadığımı farkedince.Ancak en çok "Sızı" ve "Ateş Külden Daha Soğuk" isimli hikayeler beni zırıl zırıl ağlattı.

Kitabın ön sayfasında "Hüzünlerini çikolata ile kaplamayı asla beceremeyen annemi saygıyla anıyorum" diyor Canan Tan.

Ve anlıyorsunuz ilk hikayede gerçektende çikolata hüzüne iyi geliyor.

Okul

Kreş araştırmasından son haberler burada..

16 Ekim 2008 Perşembe

Anaokulu ve Yardım talebi.....

Acemi bir veli olarak yardım istiyorum Ankarada Beysukent yada Ümitköy civarında bildiğiniz tavsiye edebileceğiniz bir anaokulu-kreş aramaktayım.Gidip gördüğüm yerler var (daha bugün başladım ama olsun) Ama tavsiyeleriniz olursa kulak kabartmaya gidip görmeye hazırım.
Anne olmak zorda veli olmak daha zormuş ;)

14 Ekim 2008 Salı

Eskici Kız


" Babama kızıyorsun ama aynı onun gibisin" dedi , ben elimdeki ceketi yerine asarken Kedibey.
"Hiç de bile" dedim sadece "o ceketi seviyorum ben vermicem kimseye."

Yine de her sezon kıyafet değişimi sırasında yaptığımız gibi bir kaç koca poşet dolusu giyecek katlanıp üstüste yerleştirilerek yeni adreslerini bulmaya gitti geçenlerde.

Dün ise annem hasta olduğundan kızı bırakıp çıkamadık.Ben annemlerde kaldım, Kedibey işe yollandı.Babam öğleden evvel çıktı evden.Arabanın yine orasına burasına sıkışan vergileri ödemeye gitti.

Bense öncelikle annemin hasta olmasından ,sonrada ve en önemlisi babamın evde olmamasından(!) yararlanarak temizlik operasyonuna giriştim.

Önce mutfaktan başlamak gerekirdi dimi??
Önce ortalık toplandı,bulaşık makinesine yollandı bekleyenler.Tezgah üstü kalktı ,birgüzel ciflendi ozonlandı.Sonra dolap içleri.Annemin kenarı köşesi kırık ne kadar tabağı ele batan bardağı varsa buldu çöp kutusunun dibini.
Yarım yarım açılmış küp şekerler toplandı.Bitmeyen bayram şekerleri, ekmek alan getiren ,Doğaya arkadaşlık yapan çocuklara pay edilmek üzere çıkarılıp şekerliğe konuldu.vs...vs....

Sonra banyo dolabını kestirdim gözüme.İçi boşaltıldı.Eskiyen havluların gözünün yaşına bakılmadı vallahi bu sefer ,yinede iki tanesi "duvar falan silinir- baban arabayı temizler belki " diyerek elimden alındı.Buna rağmen hiç kullanılmayan ve az kullanılanlar tam belkide ancak sığdılar az evvel onları çıkardığım dolaplara.

Sonra gözüme ara dolap takılıdı."Aman ,aman indirme şimdi tek başına yapamazsın" nidalarına kulak asmadan indirdim bir güzel.İçinden çoğu Doğaya ait olan ve belkide her elden geçirdiğimizde torba torba ihtiyacı olanlara dağıtmamıza rağmen, hala bitmeyen kıyafetler çıktı.
"Şu Doğa ne kısmetli ya" dedi annem yine her zamanki gibi ,sanki eli duruyormuş gibi ,"kardeşi olsa ona alacak bişey kalmadı " diye ekledi.Şakayla karışık " ne yani eskilerle mi büyüsün zavallı çocuk" dediğimdeyse inanıp "üzülme kızım onada alırız diye yanıtladı" :))
Oysa bu sefer bile attıklarımızdan ve ayırdıklarımızdan sonra bile hala 3 çocuğa yetecek kıyafet olduğunu göre göre.

Sonra bir hışım yatak odasına daldım.Hadi dedim şu dolabıda dökelim.Döktükte....
O sırada annem içerden bir poşetle çıktı geldi."Bunuda mı atsak acaba ya ,çalışmıyorda" dedi. "At ya, aman, napacaksın çalışmayan şeyi" dedim önce sonra durdum "ne ki o ?" diye sormak geldi aklıma ."Bizim eski radyo" dedi annem.

"Olmaz attırmam onu" dedim poşeti kaparken.O radyo benim için çok değerliydi."Ben bunu nasıl temizlemiştim biliyormusun sen" dedim gülerek.Anlamadı annem baktı.
"Bir gün siz işteyken, şu ses çıkaran deliklerine kolonya döküp tozlarını temizlemiştim" dedim sonra.Annem güldü "hiii dedi baban duymasın valla çok kızar.Ondanmı bozuldu acep.Sesi soluğu çıkmıyor" :))
"Olsun" dedim "çalışsada çalışmasada attırmam.Anısı var bende.Çocuklarla başbaşa dinlerdim ben babamla bundan.Siz yokken arkadaş olurdu bana."
"Al evine götür o zaman" dedi annem.
"Dursun" dedim "sonra götürürüm.Ama bak sorucam ha atma sakın"
"üfff babasının kızı" dedi annem "eskiciler nolacak."
"Eskici değilim ben dedim" hafif kızgın, "anılarımı seviyorum" dedim elimde bir sürü poşet , atılacakları atmaya çöp kutusunun yanına yollanırken anneme.

Fotografın Dili-Nereye ??


Nereye?

Kime...

Varmı öyle ekmeğini sorgusuzca bölüşecek.

Kendini yük hissetirmeyecek.

Sormayacak

Yargılamayacak

Akıl vermeyecek

Sadece kabul edecek....

Saygı duyacak

Destek olacak

Neden olusa olsun yanındayım

Kapım herzaman açık diyecek

Olsaydı giderdim

Olsaydı bir dakika bile durmazdım.

Bir dakika bile çekmezdim.

Mecburum kalmaya.

Kendim için değil senin için kalmaya

Sen başını kurtarana dek çekmeye bu derdi.

Belki düzelir......

Not:Bu bir hikayedir sadece Öykü atölyesi için yazılan.Ama belkide birçok kadın için gerçektir.Üzücü olsada...

10 Ekim 2008 Cuma

Yüzleri Arayan Adam


Kısacık sürdü.Aslında tahminimdende uzun.

Daha hızlı okuyabildiğim günler geride kalmış doğru.

Eve gittiğimde okuyamıyorum artık mesela.Yolda işte fırsat buldukça.Ama sonunda ilk kitabımı bitirdim.Aynı anda 2-3 kitap okuyabilen biri olmadığımdan tek tek bakacağız icaplarına artık :)

İşte "Yüzleri Arayan Adam":


Neva dan sonra okuduğum ikinci Ilgın Olut kitabı.Neva 'yı da çok beğenmiştim.Bunuda beğendim.Dili yazılışı çok sade ,sanki okur gibi değilde, dinler gibi okudum kitabı.Belki bir Ankara kitabı olmasınında payı büyüktür.Gidilen, oturulan, konuşulan ,bahsedilen yerler daha bir iyi canlandı gözümde.Sanki tanıdığım birine ait bir günlük okur gibi oldum Yüzleri Arayan Adam da ben.


Genç,dürüst ,başarılı bir doktordur Efe.Bir gün bir anda bir gazete haberini okur doktor odasında ve dünyaya kapatır kendini.

Hastanenin bir psikiyatri odasından günlerce çıkmadan ,yemeden ,içmeden yaşadıklarını ve kendini sorgular.

Burçak genç bir stajyer doktor olarak merakla ve azimle araştırı Efe 'nin hayat hikayesini.

Araştırdıkça düzgün bir yaşam, gerçek sevgiler , zamansız kayıplar, aşk ve inanç sorgulamasıyla karşılaşır.

Sonu ise basit fakat etkileyici bir şekilde biter.Hikayenin her kahramanı kendi hikayesini ayrı ayrı tamamlar verilen son sözle.


Hızla keyifle acaba nedenlerle dolu bir kitap Yüzleri Arayan Adam.

Tavsiye olunur....

8 Ekim 2008 Çarşamba

Birsürü....

Sanki biraz abarttım doğru ama olmadı yapamadım birini seçerken diğerini bırakamadım.Hepsini toparladım aldım ve çıktım.

Başladım bir uçtan hatta.Su içer gibi kana kana iyi geldi.Uzun zamandır böyle okumadığımı farkettim.İyi hissettim.