30 Aralık 2008 Salı

Mutlu Yıllar

Send your own ElfYourself eCards

Soğuk mu O da Ne???


Kliması bozulmuş,kalolifer peteği olmayan bir odada iki saat çalıştım bu parmaklar nasıl yazıyor anlamadım ama çenem deli gibi vuruyor.Sanırım dondum :(

25 Aralık 2008 Perşembe

Sobe-Takıntılarım

Bayramdan önce sevgili Yıldız Yağmurları sobelemişti beni takıntıların nelerdir söyle bakalım diye.
Araya giren hastalık dolu bayram sonrasında kısa bir tatil(hem ziyaret hem ticaret;) ) ve sonrasında toplama çabalarımın sonunda yazma sırasını getirebildim.
Sorumuzu tekrarlayalım : Takıntılarınız nelerdir??
Bundan sanırım 3-5 yıl önce sorulsa ilk cevap kilom olurdu.Bugün pek zayıf olduğumdan değil ama artık kafama takmamaktan sanırım artık bu cevabı veremiyorum.
Benim şimdi yeni takıntılarım var nasılsa :)

En çok takıldığım konu Doğanın sırtının terli olup olmaması.Saçma gelebilir ama ben su annesiyim(yani babamız öyle diyor)
Çocukcağız oynuyor koşturuyor gülüyor zıplıyor ben elimde özenle dikilmiş sırt bezi ya da küçük havluyla (yada çok terli geldiyse gözüme) yeni bir atletle peşinde dolanıyorum.Ve her ne hikmetse elimi her sırtına soktuğumda oooo su gibi su diyormuşum o yüzden baba-kız adımı su annesi koydular.Doğa taklidimi bile yapıyor sırf bu sebepten :)

Bir diğer takıntım salon koltuklarının minderleri.Evlenirken pek beğenerek almıştık biz takımımızı.Oldukçada rahattır aslında.Öyle ki eve yatılı gelen herkes çekyattan ziyade gözüne salondaki kanepeleri kestirir.Ama gelin görünki o minderler iki oturmaya kayıyor ve ben nerdeyse üstünde oturanı kaldırıp minderi düzeltecek kadar takılıyorum bu mevzuuya.

Bir diğer takıntım evden çıkarken okuya okuya çıkarım mutlaka bazen yetiştiremem merdivenlerde devam ederim ısrarla.Arada kedibey bir soru sorsa sesim yükselir ama okumayı bırakmam.Ananneler gibiyim yani:))

Sanırım takıntılarım bu kadar.Bakalım Kedibey şunuda unutmuşsun derse ekleyeceğim muhakkak.Zira bazen insan çok normal olduğunu sandıklarının da takıntı olduğuna ancak başka biri söyleyince anlayabiliyor.
Bu konuda sobelenmeyen varmı bilemedim.
Eğer sobelenmedilerse Chroma 'yı ve Aylin 'i sobeleyim bende o zaman.

Sobe-Tekrar-Çantamdan Çıkanlar

Sevgili Nihan sobelemiş beni.Beni hatırlamış olmasından dolayı çok mutlu oldum.Teşekkür ederim.Daha önce Berrin'in sobesiyle yazdığım çantamdakiler işte burda.Kocaman bir liste halinde :)

23 Aralık 2008 Salı

Fırtına Kuşu

19 Aralık 2002 sabahı sabah haberlerini seyrediyorum.Tesadüf o ya annemde bizde o gün ve ben evdeyim.Bir an yanlış duyduğumu sanıyorum sonra başka kanallara geçiyorum doğru duymuşum elimde kumanda yığılıp kalıyorum koltuğun üstüne.
Çocukluğumdan kalan gülen gözleriyle ,yumuşacık sesiyle,ilgisiyle,sevgisiyle,hoşgörüsü,nezaketi,insanlığıyla gözümün önünde canlanıyor yüzü.
Anneme söyleyemiyorum bir süre.Söylediğimdeyse son sürat kalkıp hazırlanıyor gitmek için.
Hayatım boyunca tanıdığım en iyi İNSAN lardan birinin ölüm haberini alıyorum ve kalakalıyorum o gün içimde sonsuz bir hüzün ve aklımda ilk kez onların evinde dinlediğim çember şarkısıyla.
Küçüktüm yeşil bir anadollları vardı o zaman bir gece bizi eve bırakırken konuşuyorlardı babamla."Tehdit ediyorlar" demişti."Ama korkmuyorum."

Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapisina göz diken tüm unsurlara karsi bunca zahmete ve mihnete deger mi, diyorsaniz, Atatürk’ün manevi mirasçisi olarak evet deger, diyorum. Çünkü Türküm ve baska Türkiye yok!..
Dediğini duyduğumda aklıma o geliyor.
Saygıyla ve sevgiyle anıyorum.
Mekanı cennet olsun.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Kadından Kentler- Murathan Mungan



Çok okumayı istediğim bu kitabı tamamen bir tesadüf eseri Kozadan ödünç aldım(hiç aklımda yokken).İyikide almışım çünkü her sayfası her cümlesi nerdeyse her öyküsü inanılmaz güzeldi.

Kitap 16 ayrı şehir ve 16 ayrı kadın hikayesini içeriyor. Her şehrin her kadının öyküsü ayrı.

Kitabı alınca ilk okumak istediğim Ankara hikayesi oldu(hemşeri torpili) Sanırım iyikide öyle yapmışım.Kitabın her hikayesini sevdim ancak özellikle Ankara ve İzmir hikayeleri beni oldukça etkiledi.Öyle güzel öyle duygulu öyle dolu yazılmış bir kitap ki.Hiç bir hikaye havada kalmıyor sonunda mutlaka herşey yerine oturuyor.

Şimdiye kadar hep Kürşat Başar için düşündüğüm kadın duygularını inanılmaz doğru yazıyor ,bir kadın gibi içten yazıyor düşüncemin Murathan Mungan içinde geçerli olduğuna karar verdim.Şimdiye kadar hiçbir kitabını okumamıştım ancak elbette şarkı sözleriyle başarılı olduğunu düşünüyordum bu kitapla tamamen emin oldum ki çok dolu dolu yazıyor.

Aslında birkaç paragrafta eklemek istedim buraya sonra kıyamadım onları birbirinden ayırmaya .

Okunmalı mutlaka diyorum sadece.

21 Aralık 2008 Pazar

Toparlayalım-1


Bayram öncesi acayip hastaydım sanırım iki gün kafamı kaldırmadan yattım ilk gün kedibey ikinci gün annem koştu imdada :)


Bayramda ben iyiydim ama Doğanın burnu tıkalı öksürüğü tavan yapmış ve hergün bir kere kusma modundaydı.Dolayısıyla bu bayram gezme bayramından ziyade evde oturup dinlenme ve hastalık toparlama bayramı oldu bizim için.


Bayramın ikinci günü sabah erken Doğayı hastaneye götürdük.Ankaranın en büyük üniversite hastanesinin acilinde sıramızı bekledik muaynemizi olduk ciğer filmi sonuçlarımızı gösterip rahatladık.Allahtan ciğerde birşey yokmuş ama takibe devam dedi doktorumuz(sonunda 1 kutu antibiyotiksiz geçmedi hastalık gerçi ama).Tam çıkmak üzereydikki köşede sohbet eden iki doktor ve bir sekreterin lafları kulağıma çalındı.Yüzünde garip bir ifadeyle şöyle diyordu genç bayan doktor "bayramda otobüsler bedavaya erkenden toplanıp gelmişler buraya burdanda bayram ziyaretine gidecekler herhalde" ilginçtir bu cümleye diğer ikisi güldü ben gülemedim.Şaka yapıyorsunuz herhalde dimi diye sorduğumdaysa çok kesin bir şekilde hayır oldu cevabı.Önce kendisine çocuğu olup olmadığını sordum sanırım yoktu ki pek cevap vermek istemedi.Sonra sabahın kör vaktinde orada bulunan herkesin onları özleyip gül yüzlerine hasret kaldıklarından orda olmadıklarını hatırlattım kibarca.Sanırım bundan daha fazlasınıda hakediyordu ama benim basiretim bağlandı.Hala aklıma geldiğinde kızıyorum.Sabahın henüz kör vaktinde işe yeni başlamışken gencecikken ve bu işi tüm zorluğuyla yapmaya yemin etmişken bu kadar hevessiz olması beni çok üzdü.Keşke bambaşka bir iş seçseydi diye düşündüm.


Tüm bayram boyunca çalmayan kapımız son gün üstüste nerdeyse hiç susumadan çaldığındaysa Allaha şükür azcık toparlanmıştık.


Ben bayramları böyle severim zaten.Aklıma hiç tatile gitmek ya da evde oturup keyif yapmak gelmez(yapanlara bişiy dediğimden değil yanlış anlaşılmasın).Normal günlerde gitmeye fırsat bulamadığımız ya da zamanını denk getiremediğimiz herkesi görebilme şansıdır bence bayram dolayısıyla mümkün olduğunca çok yere gitmeyi isterim.


Ama hastalık olunca başka işte napalım bu bayram böyle geçdi seneye Allah kerim :)

17 Aralık 2008 Çarşamba

Geldim Ben :)

Ve ben gelirken Ankara nın üstünü tamamen kapatan bulutlar güneşi tüm güzelliğiyle kendilerine saklamışlardı..

15 Aralık 2008 Pazartesi

Gittim dönücem..

Dükkanı boş bıraktık uzun zamandır farkındayım ya... Az kaldı,döneceğim...

2 Aralık 2008 Salı

Çakıl Taşları

Upuzun bir yol aslında hayat uzadıkça kısalan.Attığımız her adımda biraz daha yoran. Bazen yokuş aşağı frensiz giderken ,bazende dimdik bir yokuş aslında teptiğimiz bu yollar.
Hep kollamacı bir ailedeyseniz işiniz daha zor aslında.Kimse hataya izin vermezse ,birileri yokuş yukarı alır sizi sırtına çıkarırsa ya da ne bileyim önünüze çıkan taşları tek tek toplarsa değmesin diye ayağınıza.
Ömür öyle mi tatlı geçer??
Doğrumudur toplamak çakıl taşlarını???
Her insan çocuğu için endişelenir aslında.
Kendimi düşünüyorum mesela.Ben istermiyim yeni yürümeye başladığı bu yollarda ayağına taş değsin,bir yeri incinsin.
Bu günlerde hep bunu düşünür oldum.Doğrusu hangisi?
Ufak hataları görsen de görmemezden gelmekmi, bırakmakmı, yapsın hata.Daha büyüğünden korurmu ufak hatalar insanı.Ya da hep etrafındamı gezinmek gerekir başına birşey gelmesin diye.Sonra alışırmı insan taşsız dümdüz bir yolda yürümeye.Önüne çıkan ilk engelde yılarmı tökezleyince, dağılırmı üstü başı, bozulur mu morali ,düşer mi yüzü.
Ne dersiniz?
Resim