30 Eylül 2008 Salı

Hayırlı Bayramlar

Herkese sevdikleriyle mutlu huzurlu keyifli bir şeker bayramı diliyorum.
Sevgilerimle...

26 Eylül 2008 Cuma

Ölüm, Hayat, Ümit, Zaman


Zaman akıp gidiyor işte.Yarın tam bir hafta olacak anannemin ölümü.Sanki dün gece almışız gibi haberini oysaki.
Oysaki biliyorum bu böylede devam edip gidecek yedisi , kırkı.... zaman koşacak.Bizde beraberinde.
Hayat devam edecek elbet. "Zamanla acının yerini buruk bir gülümseme alacak" demişti kuzen.Doğru sanırım.İlk günkü kadar acımıyor, uyuşmuyor beynim.Yavaş yavaş hatıralar çıkıyor.Konuştukça ,hatırladıkça paylaştıkcada çoğalıp çıkıp gelip biryerlerden bulacaklar bizi galiba.
Ben yazdıkça destek olan cevap veren arayan soran herkese teşekkürler.
İnsan böyle zamanlarda konuşamasada ses duymak istiyor gerçektende yanında.
"Hayat beşikle mezar arasında bir yerde sıkışmış olamaz ya " dedi geçen akşam bir hatip.Sonrada ekledi."Toprağa attığın tohum bile geri dönüyor çiçek oluyor ,meyve oluyor insan mı geri dönmesin."
Reankarnasyona inanıp inanmadığımı şu anda gerçekten bilemiyorum.Ama birgün sevdiklerimize kavuşacağımızı hatta orada gelenleri beklediklerine inanıyorum(Orası neresiyse artık). Ümid ediyorum....
Çocuklara bakıyorum bu sıralar daha çok,tabi ençok da Doğa ya .Hayat onlarda.Neşe,sevinç,üzüntü,heyecan,heves .... herşey onlarda, görüyorum.Beni rahatlatıyor.Başka birşeye kapılıp gitmektense çocuklara kapılıp kafamı dağıtmayı seviyorum,tıpkı annem gibi.Hayatın devam ettiğini,yaşanması gerektiğini ne olursa olsun durmadığını gösteriyorlar sanki.İyi ki varlar...

25 Eylül 2008 Perşembe

Bitti.

İkibuçuk hafta süren bazen ümitlerle, bazen hayal kırıklıklarıyla devam eden bekleme süreci bitti bizim için.Ananneciğimin sevgili ruhu bedenini bırakıp daha huzurlu olabileceği bir başka aleme göç etti.
İçimde kocaman bir boşluk bırakarak..

19 Eylül 2008 Cuma

Hazan


İyiden iyiye soğudu havalar.Sabah akşam hırkasız çıkamaz olduk.Birden ve aniden geldi yağmurlu havalar.Dün akşam televizyonda Su başkenti İstanbul'un içler acısı halini izlerken gülsem mi ağlasammı bilemedim.Tamam ölüm kaçılmaz anladım, inandım da .Ama bu ülkenin en büyük şehrinde yağmur suyuna kapılıp ölmek ....sadece kaderemi bağlamalı bilemedim doğrusu.
Ramazandan sanırım ,garip hallerde etrafta dolaşıyorum.Özellikle sahurdan sonra su fazlası yüklemekten sanırım uykuya dalmaya fırsatım olmuyor açıkcası.Sabaha dek bir o yana bir bu yana dönüp duruyorum.Tam uyuyacağım ,hadi servis saati.Güne azcık uykusuz başlıyorum anlayacağınız.
Bazen öğlenleri hastaneye gidiyorum.Anannemi görmeye.Durumu daha iyi.Dün bilinci açılmış.Hatta elimi bile sıktı .Ben bilinçsizce yaptığını düşünmüştüm ama doktor duyduğunu ve tepki verdiğini söyledi. İnat ediyor direniyor yani benim tatlı Sırmoşum.
Hastanede garip dostluklar kuruluyor herkes, hasta yada hasta yakınıya.Önce herkes derdini anlatıyor hikayesini.Sonra belli aralıklarla ,orda tekrar karşılaşıyor insanlar.Sanki uzun zamandır tanıdık biri oturup sohbet etmeye, havadisleri konuşmaya başlıyorlar.Bazende birgün evvel gördüğünüz birini /hastasını ertesi gün göremiyorsunuz.O zaman garip bir mahsunluk çöküyor üstünüze.Bir kaç gün evveline dek hiç tanımadığınız insanların dertlerine üzülüp ,acılarına acılanıyorsunuz.
"Baharı atlattımı yaşlılar bir sene daha yaşar" derdi bir arkadaşımın annesi.Bu sonbahar çok dökülen yaprak gördüm ben.Kimi yaşlı bile değildi.Aniden hiç beklenmeden dökülüverdi dalından geride çok insan bırakarak.
Umarım bundan fazlası yoktur...

16 Eylül 2008 Salı

Düş Yorgunu


Bir otobüsün camından akan görüntüleri izler gibi bakıyorum bugünlerde hayata.Öylesine büyük bir hızla akıp geçerken zaman, oturmuş beni götüreceği yeri bekliyorum.İnsanlar,olaylar,işler,sözler uçuşup geçiyor yanımdan ve bende büyük bir boşluk....

Bazen mola verir gibi inip karışıyorum hayatın ortasına.Yolcu olduğumu unutup, atıyorum kendimi akan görüntüye , bende o akıp giden görüntüden biri oluveriyorum belkide, bir an ,bir başkası için.

Sonrasında büyük bir telaşla yerimi alıyorum tekrar.O boşluk gelip tekrar oturuyor beynimin tam ortasına ve sakinleşiyorum o anda.Tek gerçek olan, izlemek oluyor yaşananları ,sadece, izlemek.

11 Eylül 2008 Perşembe

Bekleyiş


Binanın yanından küçük bir kapıdan girdik.Bir kat çıktık merdivenlerden küçük bir ara kat bekleme salonu bile değil.Bizim gibi birsürü insan kimi bulduğu koltuğa kimi koltukarın arasındaki sehpalara oturmuş.Herkes üzgün herkes kederli.Duvarlar açık yeşil.Kapı daha koyu.Kapının kolu yok.Kapı duvar derler ya öyle işte.Bir soğuk ,bir hüzün , bir ümit.Gözlerim dalıp gidiyor.Dalıp gidecek uzaklar yok oysaki.Bir kaç adım ya var ya yok karşı duvara.Aklımda bir sabah.Annemler erken çıkmışlar servise diye.Ben tembihli anannen gelene kadar kapıyı kimseye açma.Bekliyorum. Anannem gelmiyor.Küçüğüm ağlamaya başlıyorum birden.Radyoyuda açmışım evde ses olsun.Önce sessiz sessiz sonra bağırarak ağlıyorum.Anannemi bekliyorum korkuyorum evde yalnız.Dua etmeye başlıyorum"Allahım lütfen ,ananneme bişey olmasın ,lütfen gelsin ,lütfen ölmesin".Çocuk aklı işte.İçimde bir korku bir hüzün.


Şimdi kolu bile olmayan bir kapıyı içerden açsınlarda anannemi birkez daha göreyim diye yine bekliyorum.

O güne dönmeyi istiyorum, hemde çok, bu bekleyişin sonunda anannem gelsin, kapıyı açsın, ben de sarılayım, onu koklayayım istiyorum.

Yine aynı korku yine aynı hüzün.

Anlat ananne....

Hayat bir masalmış ya da ömür bir nefesmiş ya derinden.Bir varmış bir yokmuşya insan.Sen tam ikisinin ortasında dururken şimdi bir kere daha girebilseydim kollarının altına bir kere daha çekebilseydim ya kokunu içime.
Çok acı.Canım yanıyor hemde çok..........

9 Eylül 2008 Salı

Hayat Bir Emrin Var mı??





.............Aşkın olmadığı yerde koşullu sevgiler vardır.Herkes birbirine sevgisini ölçüp biçerek verir.Oysa anneler çocuklarını,yani aşıklarını hep yarın öleceklermiş gibi doyasıya ve imkansız bir aşkla severler.
Oysa çocukları sevgililerinin kendilerine öyle ya da böyle veda edişlerini hiç unutmazlar ve hep yürek çarpıntısıyla anarlar da, annelerinin onlar giderken,evden çıkarken sırtlarına hafifce utanarak,belli belirsiz dokunmalarını hiç hissetmezler,hissetselerde pek üstünde durmazlar.Omuzlarına o arkadan dokunuşun içinde çok büyük anlamlar vardır.O dokunuşta imkansız bir aşk vardır oysa.
......
resim
Cezmi Ersöz
Hayat Bir Emrin Var mı??

4 Eylül 2008 Perşembe

Selime..

Geçen hafta hem ziyaret hem gezi diyebileceğimiz nedenlerle günübirlik Aksarayın Selime köyündeydik.

Bu köy eşimin annesinin doğup büyüdüğü ,rahmetli dedemizin uzun süreler öğretmenlik yaptığı şimdide o şırıl şırıl akan dereye doğru bakan ebedi konağında kaldığı, şirin, güzel ,yeşilce bir köy.

Anadolunun ortasında içinden şırıl şırıl(3-4 sene öncesine dek gürülk gürül denirmiş :( ) derenin aktığı,ıhlara vadisine 5-10 dakika uzaklıktaki bu köy hepimize iyi geldi.



Öncelikle rahmetli dedemizi ziyaret ettik.Sonra anannenin çeşmesini görmek ferahlamak için köy kahvesinin olduğu meydana indik.Kahvede oturanlar hemen buyur ettiler bizi.Herkes bir yerden akraba bir yerden tanıdık çıktı konuştukça.Oldukca cana yakın ve ilgililerdi.Hatta bir ara Diloy ve ben kendimizi Vizon-tele filminin ortasına düşmüş gibi hissettik bu yakın ilgi alaka ve hoş sohbet sayesinde :)

Sohbetten sonra hep birlik kayınvalidemin ve teyzelerin,dayıların doğduğu büyüdüğü evi görmeye gittik.Yine bir akraba oturuyormuş içinde.Ben girelim diye ısrar ettim ama annem girmek istemediğini söyleyince bişey diyemedik.Kimbilir hangi hatıralar geldi gözüne ....


Sonra dedemin uzun yıllar öğretmenlik yaptığı ilkokul.

Sonra köyün muhtarı kattı bizi önüne doğru Ihlara vadisine.Yıllardır babam anlatırdı(ben küçükken görevlendirmeyle gitmiş-gezmişti ve hep "götürsem birgün sizide, çok güzel "derdi.O güne kısmetmiş).Gerçekten güzel.Aslında vadiye inip gezmek,altlardaki mağralara gitmek,köye dek uzanan vadide yürüyüş yapmak gerekiyor belkide tadını çıkarmak için ,ancak ne zamanımız ne de durumumuz uygun olmadığından sadece bakınmak ve fotoğraf çektirmekle yetindik.




Öğlen vakitlerinde yine bir akraba olan ve hikayelerini rahmetli dedemden dinlediğimiz sevgili "Çatlak Dayının" restoranında bulduk kendimizi.
Restoran çok güzel.Hatta çevredeki birçok restorandan daha güzel.Çünkü derenin tam kenarında ve dere üzerinde çardakları var(aynı Fethiye-Saklıkentteki gibi) . Çatlak Dayı çok sevimli :)


Kendisine sadece "Çatlak" demediğiniz sürece "Çatlak dayı" demenizin hiçbir mahsulu yokmuş.Dayı ,Çatlak' tan kaynaklanan tüm yanlış anlaşılmayı alıp götürüyormuş :) öyle dedi kendisi :)

Tüm yemek boyunca bize oldukça komik hikayeler(başrolünde kendisinin olduğu) anlatıp ,güzel balıklara tad kattı.(Yazsak ayrı bir yazı olur )Bu arada bende ilk kez orada arıların türk kahvesi yakılarak kaçırıldığına şahit oldum.%100 etkili değilsede bence yinede faydalı bir yöntem.

Sonrasında köydeki akrabalara ziyaret.İklim nineyle tanışma :)


İnsan böyle ziyaretler yapınca şehirdeki o yüzeysellikten çıktığının farkına varıyor.Kullandıkları bir tabir var "şehirli teklifi değil haaa". Zannederim bu söz herşeyi özetliyor.

Herkes gerçekten çok misafirperver ve samimiydi.

Herkesin hikayesi ayrıydı ve öyle çok hikaye vardı ki.Bazısı çok hüzünlü bazısı çok komik.Umarım yazma fırsatım olur.

Günübirlikte olsa , kısa sürmüş de olsada iyiki gitmişiz :)
























2 Eylül 2008 Salı

Hayırlı Ramazanlar...




Küçüktüm hayal meyal hatırlarım.Annem ,babam işten koşa koşa gelirlerdi.Babamın elinde kocaman bir karpuz, yarılır konurdu hemen dolaba.
Annem her akşam vakit geçirmek için türlü türlü işlere sarardı kendini.Bir akşam cam siler ,bir başka akşam çamaşıra atardı kendini.
Akşam serinliği çöküpte herkes sofra kurma telaşına düşünce Allah ne verdiyse sofraya getirilir bir heves patlanacak top beklenirdi.Top sesi ve ezandan sonra birde televizyondan gelen o hep alıştığımız duayla bazen zeytin bazen hurmayla açarlardı oruçlarını.
Haftasonları ise bir şenlik olurdu iftar sofrası.Sabahtan ,tok karnına, hazır ederdi annem yemekleri.Hemen hemen her haftasonu mutlaka misafir olurduya en güzeli.Dayımlar,amcamlar,kuzenler.....
Babam pide başına 2 yumurta alır çıkardı evden aşkam üstü."Fırının duvarı sıcacıktı, sırtımı dayadım ,uyuyordum az kalsın" diye anlatırdı eve döndüğünde .Getirdiği pidelerin kokusu burnumda şimdi.
Kimse gelmezse komşular gelirdi ya da gidilirdi.Herkes yaptığını getirir hep birlikte güle oynaya iftar yapılırdı.Her çocuğun tekne orucu satın alınırdı peşin peşin.Tüm çocuklar heveslenirdi.
Akşam yemekten sonra babamlar önce camiye, sonra kahveye uzanan ve ancak dönüşü sahurda olan ,her akşamki rutin yollarını alırken, biz çocuklar toplanır heves ederdik namaz kılmaya.Kimisi yarısında bırakır kimisi yoruldum der bitirirdi.Bitirenimiz az olurdu ya olsun.Her akşam yapılırdı.
Annemler yemek sonrası hep bir elden kaldırırlardı sofrayı.Sonra elbet çay.Şöyle sıcacık.İçeni sigarasını da yakar tüttürürdü.Sonra sahurda ne yapalım konuşması.
Yine böyle sıcaktı o ramazan belki dahada sıcaktı,dahada yazdı....
Sıcaktı insanlar, telaşlı heyecanlıydı ramazanlar, neşeliydi kalabalıktı iftarlar , güzeldi, çok güzeldi.
Hayırlı Ramazanlar...