30 Ocak 2009 Cuma

Anne Olmak

hayal gücümün sınırlarını zorluyor...

97-09

Tarçınlı & karanfilli yeşil çay,

Tek şiş ile örülen battaniye,

mercimek köftesi & çay,

Güldünya şarkıları,

Ahmet Kaya şarkıları,

Kırmızı,

Funda Arar şarkıları

Kutsi şarkıları,

kış güneşi.....

1997den beri yapmamıştık bunu iyi oldu.
O gün doğan güzel gözlü çocuk bugün tam 12 yaşında yakışıklı bir sıpa oldu.Bunca senede sende ve bende eksilen hiçbirşey yok.
Ne mutlu....

28 Ocak 2009 Çarşamba

Bulaşık..


Bulaşık makinesini daha sık kullandığımdan sanırım bulaşık yıkamanın ne güzel bir meditasyon yöntemi olduğunu unutmuşum.

Bu sabah Figen ile konuştuktan sonra laba gittim ve yaklaşık bir saat kadar NMR tüpü yıkadım.Radyom , pencerem açık,ellerim eldivenli keyifli bir zamandı.

Sonra bir anda kendimi çok eski bir tanıdıkla kavga ederken buldum.

Bunu genelde gece eğer uykum tutmazsa yaptığımdan, bildik geldi aslında.Uzun zamandır görmediğim ve hatta nerdeyse hatırlamadığım biriyle, tüp yıkarken neden kavga ettim, neyin hesaplaşmasını yaptım ,ne sorular sordum , ne yanıtlar aldım ve sonuçta ne oldu .....

Kocaman bir hiç.

Keyifle başladığım bir işte durup dururken sinirlendiğimi,kızdığımı hatta bir ara kaşlarımı bile çattığımı hissettim.Kızdım kendime...
Meditasyonda boşa gitti ;)
resim tamda buradan (Crebro)

27 Ocak 2009 Salı

Karışık

Dün sabahki şaşkınlıktan sonra şimdi tekrar merhaba.
Sem'in tahmin ettiği gibi evde olmak (asıl sebep hastalık olsada) güzeldi.

Sabahları koşturmacasız kalkmak.Oyalana oyalana vakit geçirmek.Canın isterse oyun oynamak :) , istemezse oturmak, sohbet etmek ,kitap okumak Doğa uyuyunca, eve çöken sessizlikte, bir fincan yeşil çay ya da ıhlamuru yudumlamak cam kenarında, harikaydı.

Evde olmanın verdiği heyecanla Doğaya bir kazak başladım.Rengi... yeşil elbette başka renk beğenmem pek mümkün değil yine bu aralar :) Önü -arkayı bitirdim ya ,kollara gelince ilerleme olmadı.En kısa zamanda bitirmeyi umut ediyorum.

Evde kalışın son günlerine doğru Doğa kendini iyi hissedince araya bir de Kızılay macerası bile sıkıştırdık kuzumla :)
Doğa Güvenparktaki çiçek satıcılarını "sevgilisine çiçek almış bekleyen amcalar" olarak tarif edince oldukça güldük.Dönüşte bir demet çiçek aldık bizde sevgilimize ;)

Akşam dönüşte, dolmuştan inerken ise , tüm yolculuk boyunca bizi dinleyen dolmuş ahalisi "Hoşcakal Doğaaa..." diye uğurladılar bizi :)) Komikti..

Dün döndük tükkana :)
Aynı tas aynı hemam bekliyormuş bizi burda.İşte hiiiç değişiklik yok.Hatta herşey bıraktığım yerde diyebilirim :P

Öğretmenimizin işten çıkarılmasına çok üzüldüm.Gencecik ve işini çok seven bir kızdı.Doğa okula adaptasyon dönemini onunla atlattı ve o yüzden ona oldukça yakındı.
Yaptığımız konuşma sonunda müdür hem kriz hem de öğretmenimizin istediği performansı yakalayamadığını bu nedenle işine son verdiklerini söyledi.Üzgün olduğum kesin.Dodık şimdilik kimselere sormadan öğretmeninin hasta ve evde olduğu hikayesini düşünmüş.Şimdilik söylemedik bakalım ne zaman soracak :(

Bu aralar yazmaktan çok okuduğumu farkettim.Sanırım liste kalabalıklaştıkça yazmak okumanın arkasında kalıyor.Hele geçen hafta ki yorumları bile öyle kaçırdım ki toparlasam iyi olur.Yorumunu cevap veremediğim birileri olduysa özür dilerim.Geri dönüp toplamaya çalışıyorum :(

Ve sonunda karmakarışık yazdığımız toparlama postunun sonuna gelmiş bulunmaktayım.Yazması karışık olunca sonunu bağlamakda öyle oldu.Napalım bu seferlik affola...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Acayip..

Bu sabah Doğanın kreş öğretmeninin işten ayrıldığını öğrendim.Acayip afallamış durumdayım.Daha bu sabah geç gelecek yerine başkası ilgilenecek diye azcık endişelenmiştim :(
Kafayı toparlayamıyorum hakikaten.Sanırım Doğadan evvel belkide fazla ben etkilendim(etkileneceğim)
Hakikaten welcome to the real world oldu bu ya :(

25 Ocak 2009 Pazar

Welcome to the Real World


Hastalıkta olsa işin ucunda sökerlikte olsa bir haftadır evdeyiz ya...Yarın itibariyle çıkıyoruz sıcacık kabuğumuzdan :((

22 Ocak 2009 Perşembe

20 Ocak 2009 Salı

Beta

Kuzu beta oldu.Kreş hastalığı işte.Bizde bir hafta okula göndermemeye karar verdik.Evdeyiz iyiyiz şükür başka bişeyimiz yok.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Taken

Çok güzeldi mutlaka izleyin diyorum.
Filmin konusu ve oyuncularmı ?? Çınarım inanılmaz güzel anlatmış zaten.Ona pas atıyorum :)

12 Ocak 2009 Pazartesi

Taş Meclisi

Grange'ın aynı adlı kitabından çekilen 2006 yapımı bir film Taş Meclisi.
Daha önce "Kızıl Nehirler"in filmini izlemiş ve çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım.Zira o filmi izlerken okuduklarımla hiçbir bağlantı kuramamış ve hayal gücünün bu kadar katledilmesinede bir anlam verememiştim.O anlamda kötü bir film değil "Taş Meclisi" konu kopuk değil, en azından izlenince anlamak mümkün, elbette kitabı okuyup kendi filmini izlemek gibi değil ,ama fena da değil.
Konuya gelince :
Diane'nın evlatlık aldığı oğlu Liu-San’ın 7. doğum gününe yaklaşırken farklılaşmaya başlar.Vücüdunda belirgin bir leke beliren çocukta, garip halüsilasyon ve sayıklamalar başlar.Sonunda neredeyse hayatını kaybetmesine neden olacak bir kaza geçirmesinden sonra Diane, aklını kaçıracak noktaya gelir. Günlerce korkunç kabus ve halusinasyonların etkisi altında kalır. Çocuk bir mucize sonucu kurtulur ve iyileşir. Diane’nin etrafında tuhaf ölümler gerçekleşirken Liu-San yedinci yaş gününde kaçırılır.
Liu-San kimdir? Nereden gelmiştir? Göğsündeki tuhaf izin anlamı nedir? Evlatlık olarak verilmesinde Asko Vakfı’nın rolü nedir?
Sergeï isimli bir Rus gencin yardımıyla Diane bu sırrı araştırmaya başlar. Araştırma onu, esrarengiz bir Moğol kabilesine ve onların Taş Meclisi’ne götürür. Oğlunun nereye kaçırıldığını tahmin eden Diane, kendini Doğu Moğolistan’da bulur. Acaba Lui-san'ı kurtabilecekmidir ve sırlar açığa çıkacakmıdır.
Kitabı okuduktan sonra elbet.....izlenebilir...

Arsene Lupin

2004 yapımı bir film Arsene Lupin.
Arsene 'in babasıda oldukça başarılı ve acımasız bir hırsız ve katildir.
Çocukluğu aile içinde geçen olaylardan dolayı oldukça kısa süren Arsen babasının ölümü ile onun gibi başarılı bir hırsız olma yolunda emin adımlarla ilerler.Kadınlara olan düşkünlüğü,oldukça maharetli ve hızlı elleri ve asla öldürmemesidir onu farklı kılan.Bir de tabi ki hırsızları soyması.
Krallık hazinelerine giden yolda Arsene önüne çıkan engelleri,yalancıları aşıp hazineye ulaşabilecekmi,babasıyla ilgili gerçeği öğrenebilecekmi ve mutlu sona erecekmi filmi izleyince göreceksiniz.
Fransız yapımı bir film olmasına rağmen yer yer James Bond aksiyonları da gördüğüm filmden ben hoşlandım.Hatta keyifli vakit geçirdim bile diyebilirim.
İzlenebilir.

9 Ocak 2009 Cuma

Kusursuz Yabancı


"Rowena (HALLE BERRY) işinde başarılı bir gazetecidir. Harrison Hill’le (BRUCE WILLIS) yasak ilişki yaşayan çocukluk arkadaşı Grace öldürülünce, Rowena gerçeği bulmaya kesin karar verir. Teknoloji konusundaoldukça uzman olan iş arkadaşı Miles yardımıyla Grace’in e-postalarını okur ve Grace’in Hill’i karısına gitmekle tehdit ettiğini öğrenir. Rowena bu bilgi doğrultusunda kimlik değiştirir ve "kusursuz bir yabancı" haline gelir; önce Hill’in şirketinde geçici sekreter Katherine olarak işe başlar, sonra da Hill’in internet aşklarından Roketkız oluverir bir anda. Böylece hiçbir şeyden şüphelenmeyen Hill’in her adımını takip ederken karısının da aynı şeyi yaptığını fark eder. Hill’in kadınlara karşı zaafı ve tetikte bekleyen bir karısı vardır. Bu arada Rowena, Hill’in sırlarını açığa çıkarırken kendi hayatında iki önemli insan olan erkek arkadaşı Cameron (GARY DOURDAN) ve en yakın dostu Miles ile Grace arasında bağlantılar da bulur. Kafası karışan ve kendini aldatılmış hisseden genç kadının bu serüvende artık güvenebileceği kimse yoktur."

Diye özetlenebilir filmin konusu.
Halle Berry benim gerçekten çok güzel olduğunu düşündüğüm bir oyuncu yine aynı şeyi düşündüm.
Bruce Willis ise nam-ı diğer David ise tüm film boyunca gerçekten David gibiydi.
Filmi Diloyla birlikte izledik.O daha önce izlediğinden genelde benim yorumlarım ve tahminlerim üzerine konuştuk.İnanılmaz klişe sahneler ve tahmin edilebilen olaylar var ancak sonu (her ne kadar son 5 dakikayı player okuyamasada) hiçde tahmin etmediğim bir şekilde bitti.
Mısırınızı çayınızı alıp izlenebilecek ve sonrasındada aslında çok etkisinde kalınamayacak bir film.
Yinede izlenebilir...

8 Ocak 2009 Perşembe

Dilocan


Hohooooyt Diloyum bizdeydi.Yılbaşında ve sonrasında ne güzeldi...

Kan bağıyla bakınca ,kedinin kız kardeşi ama o benim kardeşim ya.Uyuttuk baba kızı oturduk saatlerce.Sohbet ettik.Güldük eğlendik.Birbirimizi besledik, sırlandık yine gizli gizli.

Yetmedi yetmez ki... azcık gün şunun şurasında.

Yine gelse hep gelse hiç gitmese.

Özlüyorum beya...

6 Ocak 2009 Salı

Bekleyiş

Toparlanıp çıkıyorum sessizce.

Yavaşca kapatıyorum kapıyı.Karşımdaki boyaları dökülmüş, mavi eski bir bankta bir kadın oturuyor elinde filmler.Bekliyor.
Gülümsüyorum belli belirsiz.Kadın kalkıyor yürüyor kapattığım kapıya.Yüzüme bakıyor anlamsız anlamak ister gibi.
İlk defa, umursamadan bakıyorum birinin yüzüne.Geçip gidiyorum.
Koridorlar sessiz.Bir kaç kişi geçiyor yanımdan bakıyorum ama görmüyorum.Kafamda sözcükler dolanıp duruyor az evvel duyduğum.

Atttığım adımlardan açılıveriyor kapı.Hava soğuk , hava yağmurlu.Şemsiyemi beremi atıyorum çantaya.Paltomu giyiyorum sadece, o yetiyor.Yağmur yağıyor gökyüzünden.Damlalar geliyor gözüme- yüzüme -alnıma.İçim titiriyor ama olsun."Alıştır kendini "diyorum fısıltıyla.
Yürüyorum.

Bir park buluyorum önce.Yağan yağmura ıslak banklara aldırmadan oturuyorum.Toprak kokuyor.Tıpkı o gün gibi.Mis gibi.Derin derin soluyorum sadece, çok , daha çok...Çok daha çok.


Yatağımdayım ya şimdi.ev kalabalık .Çoluk çocuk burdalar.Bayram günlerindeki gibi.Belki de öyledir ya bilmiyorum.Torun torba herkes gelmiş.Arada bir biri uzatıyor yüzünü.Görünce seviniyorum sanki o an görmiş gibi.İçim mutlulukla doluyor.
Birazdan bir tepsiyle o geliyor, gözümün ilk nuru."Çorba yaptım" diyor.Gücüm yettiğince kalkıp düzeliyorum.Anlatıyor ya birşeyler sesi yeterli.Ne dediğini duymuyorum bile. Su gibi , ışık gibi sesi.İçim mutlulukla doluyor.
Günler geceler geçiyor.Kimse gitmiyor.Gelen daha çok.Duyan geliyor.Ne dedikleri umrumda değil, seslerini duyuyorum- yüzlerini görüyorum ya o bana yetiyor.
3 ay 6 ay zamanı bilmiyorum, bir gece oluyor, bir gündüz.
Bazen gelip elimi tutuyor.Yüzümü seviyor çocuğunu sever gibi.Sadece umarım diyorum ,umarım bir kez daha ellerimi tutarsın, sesini duyurursun bana.Tıpkı eskiden olduğu gibi.Şen sesinde hüzün hiç yakışmıyor.Herkes beni bekliyor bense onu.
Yağmur yağıyor.Hemde o günkü gibi.Kapıyı açıp kafasını uzatıyor."Nasılsın" diyor.
"Gitme" diyorum" gitme.Bu gün hiçbir yere gitme."
Yanıma oturuyor "anacığım biryerlere gitmem" diyor.
Gitme....


"Bak" diyorum" baban gelmiş."
Şaşırıyor.Gözündeki yaşlar niye.??
"Bak" diyorum."Tüm çocuklarımızı, hepinizi ayrı severiz ,ama seni bir başka.Gözümün nuru ilk sevincimizsin.Gitme.Bizimle kal."
Elimi tutuyor sıkıyor belli belirsiz.
"Hadi" diyor sevdiceğim "hadi gidelim".
"Yüzümü sev bir kez daha" diyorum."Seni sevdiğimi asla unutma."
Seviyor öpüyor .
Kalkıyorum elini tutuyorum sevdiğimin.
Burnumda toprak kokusu öylece kalıyor elimde ilk göz ağrımın sıcaklığı...Elele tutup yürüyoruz.

Biz çıkıp gidince ağlıyor.Gözümden akan tek damla yaşı silip, hiçkırarak ,deli gibi ağlıyor.

Bense sevdiceğim yanımda ellerimde onun sıcaklığı çıkıp gidiyorum beklediğim o yere..










5 Ocak 2009 Pazartesi

Ateş

Günlerdir düşünüyorum.Günlerdir o çocukları hayatlarını, ümitlerini ,yaşadıklarını, hissettiklerini, hayallerini ve yeni bir yıla girme çoşkuylarının nasıl sonlandığını düşünüyorum .

Anne ve babalarını düşünmek bile istemiyorum... denedim kalbim sıkıştı.

Sonra bunun nasıl başka şeylere malzeme yapılabildiğine bakıyorum aklım almıyor.
Balığın baştan koktuğu ve her türlü argo açıklamanın olasılıklı ve kabul edilebilir ve saygın karşılandığı bir ülkede bir "insanın" nasıl insanlıktan çıktığına, hadi geçtim canlılara saygıyı ,ölülere bile saygı duymadığını görmek içimden çoşup gelen öfkemi daha da arttırıyor.
Sonra yine bu "insanın" insanlıktan anlaması için bir parça ateşe mi dokunması gerekiyor diye geçiyor aklımdan
Az önce Sardunya 'da okudum sonra burda. "Dün bir anne oğlu gasilhanede yıkanırken ‘Sıcak su dökün. Üşümesin’ demiştir. Ama siz Cuma’ya gidin, aman kaçırmayın! "

4 Ocak 2009 Pazar

Immortal Beloved-1994

1994 yapımı bir film ."Ölümsüz Sevgi(li)" diye çevrilmiş türkçeye orjinalden adı.
Kısaca konusu ;
çocukluğunda babası tarafından dövülerek sağır edilen dahi besteci Ludwig Van Beethoven'ın hayat hikayesi.
Film oldukça etkileyiciydi.Sanırım bunda, hem gerçek bir hayat hikayesi olması hemde özellikle Gary Oldman'ın inanılmaz performansı oldukça etkili.
Film boyunca Beethoven'ın nasıl aksi ,nasıl duygusal ,nasıl yaratıcı, nasıl nefret ve nasıl aşk dolu olduğunu izliyorsunuz.
Oldukça karışık bu ruh hallerinden tam da onun dediği gibi onun beyninin içine giriyor ve dinlerken bize değişik hisler yaşatan o bestelerin aslında neler düşünülerek neler hissedilerek yazıldığını görüyorunuz.Ona ait bir sırra ortak olup bundan habersiz kalışına üzülüyorsunuz.
Ve elbette muhteşem müzikler eşliğinde...
Tavsiye ederim

2 Ocak 2009 Cuma

Beytepe

Alpler falan hikaye buralar şahane :))

























Yolda

Bu sabah tanıştım kendileriyle.Açıkcası çokda bilgim yok ama aşağıdaki linklerden kendilerine ulaşıp tanışabilirsiniz.

" Annem" ve "Eski resim" şimdilik favorilerim bakalım sizde dinleyince neleri seveceksiniz.
Sahi siz onları tanıyormuydunuz acaba ??

http://www.myspace.com/yoldaistanbul
http://www.myspace.com/yoldaormancini
http://www.myspace.com/yoldadenizkedisi